25 Nisan 2019 Perşembe

Resim ve Köpek Olan Evlere Melekler Giremez mi?



RİVAYETLER:

Rivayet 1: Melekler, içerisinde köpek ve timsaller bulunan eve girmezler.”

Buhari, Libas 92, 88, Bed’ül-Halk 6,14, Megazi 11; Müslim, Libas 102, (2606); Ebu Davud, Libas 48, (4155); Tirmizi, Edeb 44, (2805); Nesai, Zinet 112, (8, 212, 213); İbn Mace, Libas 44, (3649).

Rivayet 2: İçerisinde resim, cünüp ve köpek bulunan eve melekler girmez.”

Ebu Davud, Taharet 90, (227), Libas 48, (4152); Nesai, Taharet 168, (1, 141), Sayd 11, (7,185).

Rivayet 3: Bana Cibril geldi ve: ‘Dün sana gelmiştim (ama yanına girmedim). Girmeyişimin sebebi de üzerinde timsaller bulunan perde bezi idi. Orada bir de köpek vardı, kapının üzerinde de insan resimleri bulunuyordu. Timsallerin başlarının koparılmasını emret ki ağaç şekline dönsün. Örtüden ayakaltına atılacak iki minder yapılmasını, köpeğin de dışarı çıkarılmasını söyle!’ Bu söylenenler yapıldı.”

Müslim, Libas 102 (2112); Ebu Davud, Libas 48, (4158); Tirmizi, Edeb 44, (2807); Nesai, Zinet 113, (8, 216)


Rivayet 4: Rasûlullah (s.a.v.) bir seferden dönmüştü. (O yokken) ben, yüklüğün önüne, üzerinde resimler bulunan bir bez (perde) çekmiştim. Rasûlullah perdeyi görünce, çekip attı, (öfkeden) yüzü de renklenmişti.

"Ey Âişe!" buyurdular, "Bil ki, kıyamet günü insanların en çok azap görecek olanı Allah'ın yarattıklarını taklit edenlerdir."

Bu sûretleri yapanlara kıyamet gününde ‘Yarattıklarınıza can verin.’ denilerek azap edilecektir.”

(Buhârî, Libâs 89,91,95.)

Rivayet 5: “Şu perdeyi karşımdan kaldır; üzerindeki tasvirler namazda iken hep bana görünüp duruyor.” demiştir.

(Buhârî, “Libâs”, 93)

Rivayet 6: Âişe, şu perdenin yerini değiştir. Eve girip hemen onu görünce dünyayı hatırlıyorum.” demiştir

(Müslim, “Libâs”, 88).


Rivayet Tenkitleri:

Bu rivayetleri savunanlar, Allah’ın insanı kendi eliyle yaptığı heykel ve resimlere ibadetten kurtarıp, lâyık olduğu makama çıkarmak için canlı mahlûkların her türlü heykel ve resimlerinin yapılmasını yasakladığını söylemektedirler. Canlı varlıkların resim ve heykelinin yapılmasını onlara tapma tehlikesi olduğu için yasaklandığını söyleyenler cansız varlıklara da tapıldığını bilmiyorlar mı acaba. Tarihte güneşe, ateşe tapanların olduğundan habersizler mi? Öyleyse bu mantığa göre canlı cansız fark etmez herhangi bir şeyin resmini ya da heykelini yapmak doğru değildir. Ayrıca tapılacak olan şeyin heykelini ya da resmini yapmak yasaksa tapınma riskini ortadan kaldıra bilmek için asıl o şeyin kendisinin ortadan kaldırılması gerekir. Çünkü heykele ya da resime tapan kişi gerçeğine taparken hiç düşünmez bile. Mesela günümüzde Hindistan’da insanlar ineklere, maymunlara tapmaktadırlar. Yine aynı mantıkla hareket edecek olursak bu riski ortadan kaldırmak için bu hayvanları da o zaman öldürmek gerekir. Tapılacak şeylerin listesi uzar gider ve sonunda iş içinden çıkılmaz bir hal alır.

Rivayetlere bakıldığı zaman içinde resim ve köpek olan evlere meleklerin girmeyeceği söylenmektedir. Acaba isteseler girebilirler mi? Şayet bu nesnelerin bulunduğu yerlere melekler giremiyorsa dışarıda dahi olsa üzerinde resim ya da küçük heykel taşıyan birinin yanına melekler nasıl yaklaşacak. Kiramen Katibin melekleri görevini nasıl yapacak ya da ölüm meleği o kişinin canını nasıl alacak. Hem İslam'ın ilk yıllarında Kâbe’nin etrafı putlarla doluydu ve günümüzde de dışarıda pek çok yerde heykel ve resim bulunmaktadır. O halde meleklerin yeryüzünün büyük bir bölümüne de girmemesi gerekiyor. Bu iddialar çok ilginç ve komik.

Köpek düşmanlığı da yine bu rivayette kendini göstermiş durumda. Köpek bulunan eve meleklerin giremeyeceği söyleniyor. Halbuki yine rivayetlerden öğrendiğimize göre peygamberin mescidine köpeklerin girdiği söyleniyor. Melekler peygamberin mescidine de giremeyecekse nereye girecekler. Daha önceki rivayetlerde bahsetmiştik. Kara köpek şeytan öldür, namaz kılanın önünden köpek geçerse o kişinin namazı bozulur ve köpek olan eve melek girmez. Nedir bu köpeklerin çektiği Allah neden yaratmış ki köpeği.

Üçüncü rivayetin sonunda Cibril’in peygamber efendimizin yanına üzerinde resim bulunan bir perdeden dolayı giremediği ve peygamber efendimize bu perdeden ayakaltına alınacak iki adet minder yapılmasını söylediği ifade ediliyor. Resimler ayakaltına alınınca odadan çıkmış olmuyor ki mesele resmin asılı olması mı yoksa oda da bulunması mı? Bu perdeden minder yapılırken Cibril’in iki adet minder yapın diyerek sayı vermesi de anlamsız. Neden bir değil, üç değil de iki. Hani uydurulan dinde bir söylem vardır ya Allah tektir ve teki sever. Buna göre Cibril tek bir sayı söylese daha iyi olmaz mıydı?

Bilindiği gibi İslâmiyet’in ilk yıllarında Peygamber Efendimiz kabir ziyaretini yasaklamıştı. Bunun sebebi, o devirde bazı Cahiliye âdetlerinin hâlâ yaşanmakta olmasıdır. O dönemde Araplar büyük ve kalabalık bir kabile olduklarını birbirlerine ispat etmek için mezardaki ölülerin sayısıyla övünürlerdi. Ölülerin kahramanlıklarını anarlar, göğüslerini yırtarak ve bağırıp çağırarak onlar için ağlarlardı.
Peygamberimiz bu âdetlerin çirkin ve manasız olduğunu benimsetene kadar kabir ziyaretini yasakladı. Ölülere nasıl davranılması gerektiği konusunda İslâmiyet’in getirdiği emirler iyice benimsenip gönüllere yerleşince, bu yasak da kalktı.
“Sizi mezarlara gitmekten alıkoymuştum. Gidin mezarlara, çünkü o size ahireti hatırlatır” dedi
Tirmizî, Cenâiz 60; Ebû Dâvûd, Cenâiz 77
 İşte İslâmiyet'in ilk yıllarında peygamber efendimiz tevhid akidesi daha tam olarak oturmadığı için, put ve benzeri şeylere tekrar ibadet edilmesin diye heykel ve resim yapılmasını yasaklamış olabilir. Ancak İslâm’ın esasları iyice yerleşip anlaşıldıktan sonra aynı kabir ziyaretinde olduğu gibi heykel ve benzeri şeyler hakkındaki yasağın devam etmesinin anlamı yoktur.
 Dördüncü rivayetin sonunda kıyamet günüde en çok azap görenlerin suret yapanların olacağı ve yaptıkları suretleri diriltmelerinin isteneceği belirtiliyor. Suret yapanlardan kastın ressamlar ve heykel tıraşların olduğunu düşünüyorum. Yüce Mevla kıyamet günüde şirk koşanları, hiç düşünmeden canlara kıyanları, işkencecileri, çocuk tecavüzcülerini, zalimleri bırakıp ressamlara heykel tıraşlara azap edecek öyle mi?
Rivayetler okunduğu zaman aralarındaki zıtlık zaten hemen göze çarpıyor. Üçüncü rivayette içerde bulunan resimli perdeden dolayı Cibril içeri giremiyor ve onu kaldırın diyor. Dördüncü rivayette de peygamber efendimiz bu perdeyi öfkelenerek yere atıyor. Beşinci rivayette ise bu perdeyi karşımdan kaldır, namazda bana hep görünüyor diyor. Yani namazın sıhhatini ve huşûsunu bozduğu için tam karşısında olmasını hoş karşılanmadığı anlaşılıyor. Altıncı rivayette bunu destekler niteliktedir.
Günümüzde cep telefonları, fotoğraf makineleri ile anında resim ya da video çekilebilmektedir. Kıyamet günü sürekli azap edilecek ressamlar grubuna fotoğrafçılar ya da kameramanlar da giriyor mu? Eğer giriyorsa vay halimize çünkü günümüzde cep telefonlarıyla resim ya da video çekmeyen biri var mı? Geleceği düşünmek bile istemiyorum üç boyutlu hologram insanlar, insansı robotlar gibi yeni keşif yapanların sonu ne olacak? Böyle bir din anlayışıyla bilim teknoloji gelişir mi? Sonra da Amerika, İsrail’e kız dur.
Günümüzde kaç kişi çocuğunun fotoğrafını tapmak için duvara asar ki…Ya da resim veya heykel yapmanın Allah’a özenmekle ne alakası var.
İnternetten bu rivayetleri savunmak için dakikalarca video hazırlayanların videonun da resimlerden oluştuğundan haberleri yok galiba ya da kaç tanesinin evinde televizyon yok acaba.
İnsanlar sevdiği, hayran olduğu şeylerin resmini yapar ya da çeker. Bu Allah’ın duygularımıza hitap eden evrende ki eşsiz sanatının ve bizler için var ettiği güzelliklerin bir kâğıt üzerine kopyalanmasıdır. Bu o muhteşem sanatçıyı takdir etmekten başka bir şey değildir.
Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de Hz. Süleyman’ında heykeller yaptırttığı geçmektedir.
“ Onlar, Süleyman için dilediği biçimde kaleler, heykeller, havuz gibi çanaklar ve sabit kazanlar yapıyorlardı.”
                                                 Sebe Suresi/13
Ayette geçen heykeller kelimesine getirilen yorum, meleklerin, peygamberlerin ve salih kişilerin heykelleri ya da resimleri ile Hz. Süleyman’ın tahtının ve basamaklarının üzerinde bulunan tavus kuşu, doğan ve aslan gibi hayvan suretleri olduğu şeklindedir. Şayet heykel ve resim haram olsaydı Hz. Süleyman’ın bunları yaptırmaması gerekirdi. Peygamberlerin şeriatlarında farklılıklar olabilir, Hz. Süleyman’ın şeriatında heykel yapmanın serbest olduğunu söyleyenler olabilir. Hani Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar indirilen dinlerin hepsinin adı İslam’dı. Aynı dinde diyelim ki küçük farklar olabilir ama bu kadar önemli ve büyük bir fark olabilir mi? İnsanın bugün heykele ya da resme tapınma tehlikesi varda o zaman yok muydu? Allah’ın dini zamanlara göre değişkenlik göstermez.



18 Nisan 2019 Perşembe

Altın ve İpek Haram Mıdır?


Önceki yazılarımızda da olduğu gibi bu yazımızda da hadisler arasında ki çelişkiyi, hadis denen ancak peygamberimize ait olmayan bu tür uydurma rivayetlerin dinde delil olamayacağına bir örnek daha vermek istiyoruz.

Rivayetlerin değerlendirilmesini düşünen, akleden vicdanınızın özgür kollarına bırakıyoruz. Ayrıca rivayetlerde görüleceği üzere Altın ve İpeği Hz Peygamberin haram kıldığı anlatılmaktadır. bu din Allah'ındır ve haram helal kılma yetkisi sadece ona aittir. Peygamber Şari yani hüküm koyucu olamaz. Bu bağlamda aşağıda ki tüm rivayetler kendi aralarında çelişik olmalarının da ötesinde Kur'an ayetlerine terstir. Peygamberimiz de Kur'an'a asla muhalefet etmez.

Konu ile ilgili aşağıda ki yazı Emre Dorman’ın Allah’a Öğretilen Din kitabından alınmıştır.

Hadislerde ipek gibi bazı kumaşların ve eşyaların Kur’an’dan hiçbir dayanağı olmamasına rağmen haram kılındıkları görülmektedir.

Bununla birlikte örneğin ipeğin herkese mi yoksa sadece erkeklere mi haram kılındığını tespit etmek de mümkün değildir. Çünkü bazı hadis kitapları erkek ve kadın arasında ayrım yapmadan rivayette bulunurken, diğer kaynaklarda kadınlara helal erkeklere haram olduğu söylenmektedir.

Örneğin Buhari ve Müslim’de geçen konu ile ilgili iki rivayet şu şekilde gelmiştir:

“Resulullah buyurdular ki: Dünyada ipeği, ahirette nasibi olmayanlar giyer.”

                                            Buhari, Libas, 25; Müslim, Libas 6, (2068).

Benzer bir rivayet de şu şekildedir:

“Resulullah buyurdular ki: İpeği dünyada giyen, ahirette giyemez.”

                                        Buhari, Libas 25; Müslim, Libas 23, (2075)

Yine altın ve gümüş kaplardan bir şey yenilip içilmesinin yasaklandığı bir diğer rivayette de kadın erkek ayrımı yapılmadan ipek giymenin yasaklandığı görülmektedir: 

“Resulullah’ın şöyle dediğini işittim: İpek ve ibrişim elbise giymeyin. Altın ve gümüş kaplardan su içmeyin, onlarda yemek yemeyin. Zira bu iki şey dünyada onlar (kâfirler), ahirette de sizin içindir.”

Buhari, Et’ime 28, Eşribe 28, Libas 25; Müslim, Libas 4, (2067); Tirmizi, Eşribe 10 (1879); Ebu Davud, Eşribe 17 (3723); Nesai, Zinet 87, (8, 198, 199); İbn Mace, Eşribe 17, (3414).

İpeğin erkeklere haram kılındığı doğrudan bir ifade ile Ebu Davud ve Tirmizi’de geçmektedir:

 “Resulullah bir miktar ipek alıp sağ avucuna koydu, bir miktar da altın alıp sol eline koydu sonra da: ‘Şu iki şey ümmetimin erkek kısmına haramdır’ buyurdu.”

Ebu Davud, Libas 14, (4057). Tirmizi, Libas 1.

Buhari ve Müslim esas alındığında ipek kullanımının kadınlara da haram edilmiş olması gerekir. Görüldüğü gibi bu konuda da hadis kitapları ve rivayetler kendi aralarında çelişkilidir. Kur’an ayetlerinin birbirini açıklama ve tamamlamasında olduğu gibi hadislerin birbirini tamamlaması söz konusu değildir. 

Dolayısıyla Buhari ve Müslim’deki bir hadisi anlamak için Ebu Davud ve Tirmizi’deki bir hadise başvurulamaz. Bu rivayetler farklı şekillerde gelmiş ve farklı kaydedilmişlerdir. Oysa Kur’an’da bu şekilde bir haram ve kadın erkek ayrımı olmadığı gibi aksine Allah’ın yaratmış olduğu süs eşyaları ve temiz rızıkların Allah’tan başka kimse tarafından haram kılınamayacağı ve hadislerde ifade edilenin tam aksine bunların sadece ahirette değil dünyada da inananlar için olduğu ifade edilir:

De ki: Allah’ın, kulları için çıkardığı süsü ve güzel rızıkları kim haram etti? De ki: O, dünya hayatında inananlarındır, kıyamet günü de yalnız onlarındır. İşte biz, bilen bir topluluk için ayetleri böyle açıklıyoruz.
                                                        
                                                                      (A’raf Suresi 32).

Yine özellikle mescitlere giderken ya da hayırlı ve güzel işlere yönelirken güzel giysiler kuşanılması söylenir ve herhangi bir kumaş ayrımı yapılmaz:

Ey âdemoğulları! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın. Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.
                                                        
                                                                     (A’raf Suresi 31).

Hadislere Göre Altın, Kadınlara Da Haramdır.

Görüldüğü gibi bazı hadislerde altın ve ipek kullanımının ümmetin kadınlarına helal, erkeklerine ise haram olduğu söylenmiş, bazılarında ise cinsiyet ayrımı yapılmaksızın haram denmiştir. Bununla birlikte aynı kaynaklarda altının kadınlara da haram olduğuna dair hadis rivayetleri vardır. Söz konusu hadislerde kadınlara süs eşyalarının gümüşten olmasının söylendiği ve altınla süslenip onu gösteren kadınların mutlaka onunla azaba maruz kalacakları iddia edilir: “Resulullah buyurdular ki: Ey kadınlar cemaati! Süs eşyanız gümüşten olmalıdır. Sizden hangi kadın altınla süslenir ve onu izhar eder (yabancıya gösterirse), mutlaka onunla azaba maruz kalır.”

Ebu Davud, Hatem 8, (4237); Nesai, Zinet 39, (8, 156, 157).

Başka bir rivayet de şu şekildedir: “Her kim sevdiğine ateşten bir yüzük takmaktan hoşlanırsa ona altından bir yüzük taksın. Her kim sevdiğine ateşten bir gerdanlık takmaktan hoşlanırsa ona altından bir gerdanlık taksın. Her kim sevdiğine ateşten bir bilezik takmaktan hoşlanırsa ona altından bir bilezik taksın. Ancak size lazım olan gümüştür onu takınız’ buyurdu.”

Ebu Davud, Hatem 8, (4236).

Yine altından yüzük, bilezik ve gerdanlık takan kadınların, ateşten yüzük, bilezik ve gerdanlık taktıkları iddia edilmiştir: “Bir kadın Resulullah’a gelerek sordu: ‘İki altın bilezik hakkında ne dersiniz, (takayım mı?)’ ‘Ateşten iki bileziktir, (takmayın!)’ deyip cevap verdi. Kadın devamla: ‘Pekâlâ altın gerdanlığa (ne dersiniz?)’ diye sordu. Resulullah’tan yine: ‘Ateşten bir gerdanlık!’ cevabını aldı. O, yine sordu: ‘Bir çift altın küpeye ne dersiniz?’ ‘Ateşten bir çift küpe!’ Kadında bir çift altın bilezik vardı. Onları çıkarıp attı ve: ‘(Ey Allah’ın Resulü), kadın kocası için süslenmezse onun yanında kıymeti düşer’ dedi. Resulullah: ‘Sizden birine, gümüş küpeler takınmasından, bunları za’feran veya abir ile sarartmasından kimse engel olmaz!’ cevabını verdi.”

Nesai, Zinet 39, (8,159)

Bu da, hadislerin hem Kur’an ile hem de kendi aralarında çelişkilerine ayrı bir örnektir. Bir diğer rivayet ise şu şekilde gelmiştir: “Resulullah’ın yanına Fatıma Bintu Hübeyre, elinde altından iri yüzükler (Feth) olduğu halde gelmişti. Hz. Peygamber, kadının ellerine vurmaya başladı, Fatıma da hemen (oradan sıvışıp) Resulullah’ın kerimeleri Fatımatu’z-Zehra’nın yanına girdi. Ona Resulullah’ın kendisine olan davranışını anlattı. Bunun üzerine Hz. Fatıma boynundaki altın zinciri çıkarıp: ‘Bunu bana Hasan’ın babası Hz. Ali hediye etti’ dedi. Zincir daha elinde iken Resulullah yanlarına girdi ve şunu söyledi: ‘Ey Fatıma! Halkın: ‘Resulullah’ın kızının elinde ateşten bir zincir var!’ demesi seni memnun eder mi?’ dedi ve böyle diyerek oturmadan geri dönüp gitti. Bunun üzerine Fatıma zinciri çarşıya gönderip sattırdı, parasıyla bir köle satın aldı ve onu azad etti. Bu olanlar Resulullah’a anlatılınca: ‘Fatıma’yı ateşten kurtaran Allah’a hamdolsun.’ buyurdular.”

Nesai, Zinet 39, (8,158).

Hadisleri dinin kaynağı olarak kabul edenlerin eşlerine ve kızlarına aldıkları altınlar, kadınlarını ise taktıkları altınlar için tövbe ederek altınları elden çıkarmaları ve gümüş ile yetinmeleri gerekir.





12 Nisan 2019 Cuma

Musa'nın Elbisesini Kayanın Çalması


RİVAYET:
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Hz. Musa (aleyhi's-selam) son derece hayâ sahibi ve sıkı örtünen birisi idi. İstihyası (hayâ duygusunun fazlalığı) sebebiyle bedeninden hiçbir yer görülmezdi. Benî İsrail'den bazıları ona eziyette bulundu. (Şöyle ki: Bir gün aralarında): "Onun bu şekilde sıkı giyinmesine bedenindeki bir kusur sebep olmasın? Muhakkak ki o, ya abraştır, ya da debbelidir (hayasında şişme vardır) veya bir başka afete maruzdur" diye dedi-kodu yaptılar. Cenab-ı Hakk Hz. Musa'yı bu dedikodularından tebrie etmek diledi. 
Yine bir gün Hz. Musa (aleyhi's-selam) bir tenhada, elbiselerini bir taş üzerine bırakıp tek başına suya girmiş yıkanıyordu. Yıkanması tamam olunca, giyinmek. üzere çamaşırlarına doğru yürüdü. Tam bu sırada, üzerinde giyecekler olduğu halde taş yuvarlanmaya başladı. Hz. Musa (aleyhi's-selam) değneğini eline alıp taşı yakalamaya çalıştı. Bu sırada "Elbisem ey kaya ! Elbisem ey kaya !" diye de bağırıyordu. (Taşın peşinden koşarken) Benî İsrail'den bir cemaatin yanına kadar vardı. Hz. Musa'yı çıplak vaziyette gördüler, yaratılışça herkesten güzel (ve kusursuz) ve dedikodulardan beri idi. Kaya durdu. Hz. Musa (aleyhi 's-selam) çamaşırını alıp giydi. Sopasıyla taşa vurmaya başladı. (Ebu Hüreyre der ki): "Allah'a kasem olsun, o taşta sopa darbeleri sebebiyle üç veya dört tane bere izi var." Şu ayet bu hadiseye işaret etmektedir: "Ey iman edenler, siz de Musa'yı incitenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah indinde yüzü (itibarlı bir zat) idi" (Ahzâb, 69).
 
Buhârî, Gusl 20, Enbiya 27, Tefsir, Ahzâb 11, Müslim, Hayz 75 (339), zail, 55 (339); Tirmizî, Tefsir, Ahzâb (3219).

RİVAYETİN TENKİTİ :

Bu rivayetle anlatılmak istenen nedir, bir rivayetin dinsel bir mesajı yoksa bunu nesiller boyu aktarmanın kime ne faydası var. Bizler zaten peygamberlerin Allah’ın seçkin özel kulları olduğuna iman ediyoruz. Onları bu tip uydurma rivayetlerle yücelterek normal insanlardan farklı taşla, hayvanlarla konuşan özel bir takım güçlere sahipmiş gibi göstermenin anlamı yoktur. Allah ona Kelimullah demiş daha ötesi var mı?
  
Taş cansız bir varlıktır, kimsenin elbisesini çalıp kaçmaz, cansız varlıklar sopa ile dövülünce ağlamazlar inlemezler. Bunlar Allah’ın koyduğu kanunlara yani Sünnetullah’a terstir. Allah isterse olmaz mı diyorlar Allah isterse olmayacak bir iş var mı? Yok, ama bunu diyenlere Allah peygamberi cehenneme koyar mı diyorsun öyle şey olur mu diyorlar. Allah sonsuz güç ve kudret sahibi olmasına rağmen kullarına karşı sorumluluk sahibidir. Yani kuralları koyup da kafasına göre hareket etmez. Yani cennetlik amel işleyenleri cehenneme koyup da benim canım böyle istiyor demez. İşte bu çerçevede cansız varlıklarda kendilerine biçilen görevlerin dışına çıkarak canlı varlıklar gibi davranamazlar.

'Elbisemi ver ey taş' diyerek ona akıllı muamelesi yapan, çıplak olarak halkın karşısında taş döven bir peygamber portresi. Allah’ın peygamberi taşın akılsız, hissiz olduğunu bilmiyor mu da onu döverek komik duruma düşüyor. Bu peygamberin itibarını artırıyor mu yoksa onu itibarsızlaştırıyor mu?

Hz. Musa’yı Beni İsrail’in gözünde temize çıkarmanın başka yolu yok muydu, mesela Hz. Musa yıkanırken bir grup, onu tesadüfen görse de vücudunda herhangi bir hastalık olmadığını anlasa daha iyi olmaz mıydı? Taşları koşturmanın dövdürmenin lüzumu var mı?



Muhammed Olmasaydı Seni Yaratmazdım


RİVAYET :

Ömer ibnü’l-Hattab (r.a.)’dan rivayetle;
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki:
"Âdem (a.s.) yasak ağaca yaklaşıp hata işlediği zaman,

- ‘Yâ Rabbi! Muhammed’in (s.a.v.) hakkı için beni affetmeni istiyorum’ diye yalvardı. Allah Teala,

- ‘Ey Âdem! Kendisini daha yaratmamışken, sen Muhammed’i (s.a.v.) nereden öğrendin?’ diye sordu.

Âdem (a.s.),

- ‘Yâ Rabbi! Sen beni yed-i kudretinle yaratıp ruhundan bana üflediğinde, başımı yukarıya kaldırdım. Arş’ın sütunlarında, ‘Lâ ilâhe illellah, Muhammedun rasûlüllah’ yazılı olduğunu gördüm ve bundan anladım ki, ismini kendi isminin yanında yazdığın kimse, yarattıkların arasında sana en sevgili olandır.’ 

Bunun üzerine Allah (c.c.) şöyle buyurdu:

- ‘Ey Âdem, doğru söyledin. Muhakkak ki yarattıklarımdan bana en sevimli olan O’dur. O’nun hakkı için istediğinden ötürü seni bağışladım. Bilesin ki, eğer o olmasaydı, seni yaratmazdım.”

 [Bkz. Hâkim, Müstedrek, II, 615; Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 1, 116; Yusuf Nebhanî, Huccetullahi ale’l-âlemin, s. 210; İbn Asakir 2/323; el-Beyhaki, Delail’un-Nübuvve  5/488]

Ayrıca değişik rivayetlerde Adem tevbesi ve o tevbenin kabülü anlatılırken, onun Cennet’te iken, Cennet’in her tarafında "Lâ ilâhe illallah Muhammedün Rasûlullah" yazısını gördüğü bildirilir.

 [Hâkim, a.g.e; Kadı İyaz, Şifa, 1, 138]

RİVAYETİN TENKİTİ :

Birçok hadis savunucusu bile bu rivayetin uydurma olduğunu kabul eder ve ravilerinden birisi olan Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem’i hadis uydurmakla itham olunmuş birisi olduğunu söyler.

Rivayetin batıllığına delil olan bir yönüde Adem (a.s)’ın Nebi (s.a.s)’i, kendi yaratılışından sonra cennette iken yer yüzüne inmeden bilmesidir. Halbuki yine uydurma olan ravileri tanınmayan başka bir rivayette de Hz Adem cennetten kovulup, Hindistan’a iner ve yalnızlık hisseder, bunun üzerine Cebrail inerek; Allahu Ekber,Allahu Ekber, Eşhedu En La İlahe İllallah (iki defa), Eşhedu Enne Muhammeden  Resulullah (iki defa) deyip ezan okur. Adem şöyle der : “Muhammed de kim ?”  Cebrail : “Peygamberlerden  son oğlundur.” der. 

( İbn Asakir  1/323/2 )

Görüldüğü gibi birinci rivayette Hz Adem peygamberimizi daha cennetteyken bilmektedir, ikinci rivayette ise dünyaya indirildiği zaman bile tanımadığı görülmektedir. Bu iki rivayet görüldüğü gibi birbirini yalanlamaktadır. Rivayetlerde o kadar çelişki var ki, gördüğünüz gibi Cebrail Hz. Adem’e ezan okuyor ama hicretten sonra mescid-i nebevi yapıldığında insanların namaza nasıl çağırılacağı hususunda karar verilemiyor taki bir sahabe rüyasında ezanı görene kadar. Şayet peygamber efendimiz ezanı biliyorsa en başta neden söylemiyor.

Tüm bunların ötesinde İslam tüm aracıları ortadan kaldırarak dini yalnızca Allah’a has kılmak için indirilmiş bir dindir. Bu nedenle, yapılan bir duanın kabulü için Allah katında dereceleri olduğuna inanılan veli zatların hatta Hz. Peygamberin bile aracı kılınarak tevessülde bulunulması kesinlikle caiz değildir… Bunun adı düpedüz torpil istemektir. Allak katında torpile yer yoktur ve kimseye falancanın hatırı için iltimas geçilmez. Bu Rabbimizin adaletine yakışmaz. Onun Allah‘ın salih kulu olmasıyla berikinin duası arasında ne ilgi, ne bağlantı olabilir? Bu, duada taşkınlık yapmaktan başka bir şey değildir.

Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Rabbinize için için ve yalvararak dua edin. O, taşkınlık yapanları gerçekten sevmez.” (Araf 55)

Bu ve benzeri dualar, sonradan uydurulmuştur. Böyle bir dua ne Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)den, ne sahabeden, ne tabiînden aktarılmıştır.  Bu, ancak cahillerin ve bazı tarikatçıların yazdığı tılsımlarda bulunabilir.

Konu aşağıda da görüleceği gibi bire bir Barnabas incilinde de geçmektedir. İncelendiği vakit İslam’a tahrif olmuş Hristiyanlık ’tan geçtiği açıkça görülebilir.

BARNABAS İNCİLİ

39. Adem'in Yaratılışı Ve İlk Sorusu ve Duası

… Bundan sonra Allah, tüm kutsal melekler «Senin kutsal adını tesbih ederiz ey Rabb (muz) Allah» diye söyleşirken, insana ruhunu verdi.

«Ayağı üstüne kalkan Adem, havada güneş gibi parlayan bir yazı gördü: «Allah'tan başka ilâh yoktur ve Muhammed Allah'ın Rasulû'dür.» Bunun üzerine Adem ağzını açarak, dedi: «Şükür sana ey Allah’ım Rabb, bana hayat nimeti verdin; fakat (senden) bana söylemeni diliyorum: Bu, «Muhammed Allah'ın elçisidir» sözlerinin mesajı ne anlama geliyor? Benden önce (yaratılmış) başka insanlar mı vardı?»

«Bundan sonra Allah dedi: «Tabii, ey kulum Adem. Sana diyorum ki: îlk yarattığım insan sensin. Ve senin görmüş olduğun, yıllar sonra dünyaya gelecek, benim rasulûm olacak ve her şeyi kendisi için yarattığım oğlundur. Geldiği zaman dünyaya ışık verecektir; ruhu, ben herhangi bir şey yaratmadan altmışbin yıl önce semavî bir nur içine konmuştur.»

Adem Allah'a şöyle yalvardı: «Rabb(im), bu yazıyı el parmaklarımın tırnakları üzerinde bana bahşet.» Sonra Allah, ilk insana baş parmakları üzerinde bu yazıyı verdi. Sağ elin baş parmak tırnağı üzerinde, «Allah'tan başka ilâh yoktur*, sol elin baş parmak tırnağı üzerinde de, «Muhammed Allah'ın Rasulû'dür.» Sonra, babaca bir sevgiyle ilk insan bu sözleri öptü ve gözlerini ovarak dedi: «Senin dünyaya geleceğin gün mübarek olsun.»

Allah insanı yalnız görünce dedi: «Onun yalnız kalması iyi değildir.» Bu nedenle onu uyuttu ve kalbinin yakınından bir kaburga kemiği alarak, yerini etle doldurdu. Bu kaburga kemiğinden Havva'yı yaratıp, onu Adem'e eş olarak verdi. Bu ikisini Cennetin efendileri olarak yerleştirdi. Ve kendilerine (şöyle) dedi: «Bakın, size yemek için her meyveyi veriyorum, yalnız elmalar ve mısır hariç»; ve bunlarla ilgili olarak dedi: «Ne olursa olsun, bu meyvelerden yememeye dikkat edin, yerseniz kirlenirsiniz ve öyle ki, sizi burada tutarak azap etmem; buradan sürer çıkarının ve büyük eziyetler çekersiniz.»

(http://barnabas-incili.com/incil/barnabas/5/)

Kertenkeleyi Bir Vuruşta Öldürmek



RİVAYETLER :

Rivayet 1. Ebu Hüreyre anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim keleri ilk darbede öldürürse ona yüz sevap yazılır. İkinci vuruşta öldürürse daha az kazanır. Üçüncü vuruşta ise bundan da az sevap kazanır." 

(Müslim, Selam 147 (2240); Metin Müslim'den alınmadır. Ebu davud, Edeb 175, (5263, 5264); Tirmizî, Ahkâm 1, (1482). Bazı Tirmizî tertibinde Sayd bölümünde 13. babta.)

Rivayet 2. “Resulullah kelerin öldürülmesini emretti ve onu fuveysıka ( fasıkçık/küçük günahkâr) diye isimlendirdi.”

Müslim, Selam 144, (2238); Ebu Davud, Edeb 176, (5262).

Rivayet 3. İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Yılanların hepsini öldürün. Kim yılan(ın intikam alacağın)dan korkarsa, benden değildir."

Ebu Dâvud, Edeb 174, (5249, 5261); Nesâi, Cihad 48, (6, 51).

Rivayet 4. Yılanları ve kertenkeleyi öldürün.

[4948-Müslim-Ebu Davud-Tirmizî] [4943-Ebu Davud-Nesâî]

Rivayet 5. Hz. Aişe ise bir rivayette peygamberimizin kertenkeleyi öldürün diye emretmediğini söyler: “Resulullah keler için fuveysıka (fasıkçık) dedi ama ‘öldürün!’ diye emrettiğini işitmedim.”

Buhari, Bed’ü’l-Halk 14, Cezau’s-Sayd 7; Müslim, Selam 145, (2239); Nesai, Hacc 115, (5, 209)

Rivayet 6.  Saibe (Rahmetullahi Aleyh) şöyle dedi:“Bir gün, Aişe (Radiyallahu Anha)’nın yanına girdim ve odasında bir mızrak gördüm. Bunun üzerine Aişe (Radiyallahu Anha)’ya:

–Ey mü’minlerin annesi! Sen bu mızrakla ne yapıyorsun? diye sordum. Aişe (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:

–Biz bununla kertenkele öldürüyoruz. Çünkü İbrahim (Aleyhisselam) ateşe atıldığı vakit yeryüzündeki bütün hayvanlar ateşi söndürmeye çalışmış, yalnız kertenkele buna katılmamıştır. Çünkü o İbrahim (Aleyhisselam)’ın üzerine ateşi üfürdüğünü,Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize haber verdi ve Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize kertenkeleyi öldürmeyi emretti.”

İbni Mace 3231, Buhari 7/3150, Ahmed bin Hanbel VI, 83.

RİVAYETLERİN TENKİTİ :

Rivayetçiler, rivayetlerde geçen kelerin tüm kertenkeleleri kapsamadığı, kelerle sadece kertenkelenin yalnızca zehirli bir türünün kastedildiğini söyleyerek savunma yaparlar. Hatta bunun seri hareketli, kapıp kaçan alaca keler ve Ağulu keler olduğunu ifade ederler. Ancak ikinci rivayete baktığımızda Peygamberin kertenkeleyi fuveysıka ( fasıkçık/küçük günahkar) olarak nitelendirdiğini dolayısıyla kertenkelenin öldürülme sebebinin kesinlikle zehirli oluşundan değil günahkâr olmasından kaynaklandığını anlıyoruz.

 Hayvanın da günahkârı olur mu? Ya da hayvanlarda günah işler mi? Günah bilindiği gibi dini bir kavramdır. Allah’ın emirlerine karşı gelme yani yap dediklerini yapmamak, yapma dediklerini de yapmak veya onlara karşı duyarsız ve sorumsuz bir duruş sergilemektir. Din akıl verilen insanlar içindir, aklı olmayan deli diye tabir edilen insanlar bile dinen sorumlu değilken hayvanlar nasıl oluyor sorumlu oluyor da günah işliyor. Aklıma recm konusunda işlediğimiz maymunların zina eden başka bir maymunu recm etmeleri yani taşlayarak öldürmeleri geliyor. Peki Kur’an’da ki recm ayetini yiyen keçi günahkar değil mi? Ona ne ceza verilmesi gerekiyor. Kelimeler tükeniyor..

Peki küçük günahkar olarak adlandırılan bu kertenkele ne günah işlemiştir de ölümü hak etmiştir. Altıncı rivayete baktığımızda günahını da görüyoruz. İbrahim (Aleyhisselam) ateşe atıldığı vakit yeryüzündeki bütün hayvanlar ateşi söndürmeye çalışmış, ama kertenkele ateşin daha da çok yanması için üflemiş. Bu rivayetleri uyduranların ne amaçla uydurduklarını bilmiyorum ama kesin olan bir şey var ki, o da İslam’ın bundan zarar gördüğüdür. Nice sofiler, müritler var ki  sırf bu rivayette geçiyor diye kertenkele öldürüp, sevap kazanmak için otobüslere dolup  kırlara gidiyorlar. Kendilerini sanki bir ibadeti yerine getirirmiş gibi görüyorlar. İşte akıl tutulması da böyle bir şey.

Kertenkele, Hz. İbrahim (a.s) Nemrut tarafından ateşe atıldığında ateşin daha da fazla yanması için üflemiş olsa bile İslam’da suçta ferdiyet vardır. Yani kimse kimsenin günahını üstlenemez.

“Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez (taşıdığı, kendi günah yüküdür). Günah yükü ağır gelen kimse onun taşınması için yardım çağrısında bulunsa -çağrılan yakını bile olsa- o yükten hiçbir şeyi başkası üzerine alamaz.”
                                                                                                   
                                                                                    Fatır Suresi 18

O halde binlerce yıl öncesinde işlenmiş bir günah için bu gün yaşayan kertenkelelerin öldürülmesi neden. Günah deden toruna geçer mi? Rivayeti kurtarmak için ayet yok sayılır mı?

“Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. “

                                                                        Sad Suresi 27

Ayette de görüleceği üzere yer ile gök arasında hiçbir şey boş yere yaratılmamıştır. En gereksiz gördüğümüz bir hayvanın bile ekolojik denge açısından doğa da bir görevi vardır.

Ayrıca bazı rivayetçiler de, kertenkelenin ateşe üfürmüş olması, cinsinin habisliğine işarettir, dolayısıyla yoldan çıkan bu türün tüm soyuda ölümü hak etmiştir demektedir. Yukarıda değindiğimiz gibi bir fert yoldan çıkıp fasık olmuşsa o tür neden komple fasık oluyor da ölümü hak ediyor. İnsanlar arasında hayvanlardan kat kat fasıklar, caniler olduğuna göre insan türünü ne yapmalı. Bu nasıl bir savunmadır anlam vermek gerçekten zor.

Birde onu ilk vuruşta öldürene şu kadar, ikinci vuruşta öldürene bu kadar diye sevabın vaat edilmesi kısmı var.  Bir kısmı, kertenkelenin son derece seri hareket etmesi dolayısıyla onu elden kaçırmamak için, bir kısmı da öldürürken yaralayıp acı çekmemesi için, ilk vuruşta öldürmeye teşvik amacıyla bunun söylendiğini belirtmektedirler. Rivayetçiler görüldüğü gibi burada da anlaşamamaktadır.

Birde üçüncü ve dördüncü rivayetlerde geçen yılanın öldürülmesi var ki artık ne kadar büyük bir günah işlediyse (rivayetlerden anlayamıyoruz) peygamberimiz onu öldürmeyenin kendisinden olmadığını söylüyor. Anlaşılan doğada ne kadar zehirli hayvan varsa öldürülmesi gerekiyor.

Doğada zarar vermeyen hayvanı öldürmek sevap değil, bilâkis günahtır. Çünkü o canı sen yaratmadın, onun yaratıcısının onu niçin yarattığını, doğada ki görevini bilmiyorsun.

O halde haddini bil.

“Yeryüzünde bulunanların tümünü sizin için yaratan O'dur.”
                                                               
                                                 Bakara Suresi 29