Hac İslam'ın beş şartından biridir. Namaz, oruç ve
zekattan sonra farz kılınmıştır. Maddi durumu uygun olan her Müslümanın
hayatında bir kez hac yapması farzdır.
Peki İslam’ın beş şartından birisi
olmasına rağmen i’la-yı kelimetullah için yola çıkan Osmanlı Padişahları neden
hac’ca gitmemişlerdir. Hatta şehzadeler arasında bile Cem Sultan’dan başka
hac farizasını yerine getiren başka bir
şehzade yoktur. Sultan II. Beyazid’in hac’ca gitmek üzere hazırlık yaparken
babası Fatih Sultan Mehmet’in ölümü haberini alması üzerine bulunduğu
Amasya’dan İstanbul’a gitmek zorunda kaldığına dair bilgiler bulunmaktadır.
Osmanlı Sultanları arasında da hacca gitmek
isteyenler olmuş ancak bunlarda bir teşebbüsten ileri gidememiştir. Bunlardan ilki II. Osman’ın orduyu ve ulamayı kızdıran ve
neticesinde de ölümüne neden olan girişimidir.
Kayınpederi ve Şeyhülislâm olan Es’ad Efendi aynen şu fetvayı vermiş :
" Padişahlara hac lâzım değildir; oturup adl ( Herkese hakkını veren ) eylemek evlâdır. Caiz ki, bir fitne zuhur
eyleye ". Verilen bu fetvayı tasdik
eden Aziz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri de,
II. Osman’ı fetvaya uyması için ciddi ikaz eylemesine rağmen II. (
Genç ) Osman hacca gitmek için İstanbul’dan yola çıkmış, daha
İstanbul-Maltepe’ye varmadan çıkan çeşitli dedi-kodular nedeniyle huzursuzluklar baş göstermiş ve sonunda bu teşebbüsünden vazgeçmek zorunda
kalmıştır.
İkinci
olarak da Sultan Vahideddin Han tahttan
indirilip yurdu terk etmek zorunda bırakıldıktan sonra Mekke’ye kadar gitmiş, fakat İngilizlerin hilafetin bir başkasına devriyle
ilgili planlarından dolayı hac vazifesini yerine getirmeden geri dönmek zorunda
kalmıştır. Edinilen bilgilere göre Vahideddin,
Mekke’deki misafirliği sırasında Kâbe’yi tavaf etmiş, namazlarını özellikle
Mescid-i Haram’da cemaatle eda etmiştir.
Ayrıca Sultan Abdülaziz’in de gizlice
tebdil-i kıyafet ederek hacca gittiği söylenmekle birlikte elimizde bu hadiseyi
doğrulayacak bir belge bulunmamaktadır .
Padişahların,
Peygamber Efendimiz’e , Ehl-i Beyt’e ve mukaddes beldelere duydukları derin
saygıyı ve bu saygının gereğini yerine getirmek için neler yaptıklarını bir
hatırlayalım. Kanuni’nin Mescid-i Haram’ın minarelerini yenilettiğini ve oğlu
Selim’e Cidde’ye su getirmeyi vasiyet ettiğini hatırlatmak yeterlidir.
Yüzyıllar boyu Mekke ve Medine halkına Sürre alayları ile birlikte her yıl hiç
aksatmadan son derece değerli hediyeler yolladıklarını biliyoruz; yine her yıl
“ iskât-ı hac ” için kendi yerlerine birilerini mutlaka hacca gönderdiklerini
de. Bu saygıyla yetişmiş insanların hac gibi bir farzı ifa etmek
istemediklerini düşünmek anlamlı olmaz.
Demek ki hac ibadetini yerine getirmek istiyorlardı. Yine de gitmediler. Neden?
Osmanlı
padişahları bütün icraatlarını şeyhülislamın fetvasına dayandırmak
zorundaydılar. Demek oluyor ki padişahların hacca gitmemesi 623 yıl Osmanlıyı İslam çizgisinde tutmak için kılı kırk yaran İslam
alimlerinin fetvasıyla gerçekleşmiştir. Peki ama İslam alimleri neden böyle fetvalar verdiler ? Osmanlı padişahlarını etkileyen ulema, bir
padişahın devlet başkanlığı görevlerini ‘şahsî ibadetleri uğruna’ aylar boyu
terk etmesini caiz görmemişlerdi. Yani şahsî ibadetlerini kamusal hizmetlerinin önüne
geçirmeme kaygısı ağır basmış ve bu zamanla hanedanın erkek üyeleri için
tartışılmaz bir gelenek halini almıştır.
Ayrıca
padişahlar sıradan vatandaşlar gibi tek başlarına haccedemezlerdi. Kara
ve deniz yoluyla giderken uğrayabilecekleri saldırılardan korunabilmek için
yanlarına bir ordu almaları gerekiyordu. Yani hacca savaşa gider gibi
gidecekler bunun içinde çok büyük masraflara katlanacaklardı. Hiçbir padişah
şahsi servetinden bunu karşılayamazdı. Masrafları devlete yüklemeleriyse adil
olmazdı. Neden derseniz; hac devletin üzerine değil, kişinin üzerine farzdır. Ayrıca yolculuk sırasında ordu ile güvenlik sağlanmış olsa bile hac farizası
sırasında o kadar kalabalığın içinde kalan padişahlara bir suikast olmayacağını
kim söyleyebilir ki…
Fetvalar işte bütün bu değerlendirmeler
sonucu verilmiş padişahlar bu yüzden hacca gitmemişlerdir.
İkinci Selim’e kadar gelen on bir padişahın
hemen hemen hepsinin hayatı cihad meydanında
geçmiştir. Hayatlarının büyük bölümü fetih hareketlerinde ve cihad
meydanlarında geçen Osmanlı sultanlarının bu dinî vazifelerini yapacak yeterli
zamanı ve vakti bulmaları pek mümkün değildi.
O
devirlerde bir insanın hacca gidiş-dönüşü en az 3 ay sürüyordu; dolayısıyla bir
padişahın bu kadar uzun süre devletin başından uzak kalması anarşiye sebebiyet
verebilir, fitne çıkabilirdi. Osmanlı
devleti "i’la-yı kelimetullah" (Allah adını yüceltme ve yayma) gibi
bir misyon üstlendiğinden hep savaşın içindeydi. Savaş içindeki bir ülkenin
padişahı uzun süre başkentten ayrılamazdı. Bu zaman içinde devlette fitne
çıkabilirdi. Sultan II. Murad’ın Manisa’ya çekilmesini fırsat bilen Avrupa’nın
Macaristan öncülüğünde birleşip Osmanlı üstüne haçlı seferi açtığını da unutmayalım. Hac mevsiminin kış aylarına denk geldiği ve
senelerce devam ettiği dönemler de düşünülürse, bunun ne kadar imkânsız olduğu
kendiliğinden anlaşılır.
Günümüzdeki gibi ulaşım imkânlarının gelişmediği
ve bir hac görevinin en az üç ay süreceği bir asırda, Osmanlı Padişahlarının yinede
hacca gitmeleri gerektiğini düşünmek, İslâm Hukukunu bilmemek olur. Kaldı ki,
ömürlerinin yarısını cephede geçiren Padişahların, neden Mısır’a kadar cihada
gidip de hacca varmadıkları da ileri sürülemez; zira ordunun başında mücahid
bir komutan olarak sefere giden padişahla, kendi şahsî ibadeti için üç ay
memleketini yalnız bırakan padişah bir tutulamaz.
Nitekim halk ve asker arasında yayılan
dedikoduyu özetleyen şu cümleler de konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı
olacaktır : " Nizâm-i âlem içün padişahlar haccı terk edegelmiştir. Düşmanın
ortaya çıkması ve düşmanların memleketi karıştırma ihtimali var iken, Memâlik-i
Mahrûse’yi ( Memleketi ) koyup gitmek hatadır ."
Özetle tüm bu nedenleri göz önünde
bulunduran Osmanlı Padişahları bizzat hacca gitmektense , bedel olarak kendilerinin yerine başkalarını hacca gönderme
yolunu tercih etmişlerdir…..
Bir Ayet : Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen,
kendilerine Allah'ın ayetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız
Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.
Enfal Suresi Ayet 2
Bir Hadis : Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: " En
kötü hırsızlık, namazdan çalmaktır." "Kişi namazından nasıl
çalar?" dediler. "Rükû ve secdesini tam yapmamakla çalar,"
buyurdu.
Nûman radiyallahu anh. Mâlik.
Bir söz :
Yaşıyorsan bir sebebin olsun…….
Kısa Kısa : Bir gün Eflatun, talebelerinden birini
kumar oynarken yakalamış ve şiddetle azarlamış. Talebesi: "İyi ama ben çok
az bir paraya oynuyordum" diye itiraz edecek olunca Eflatun cevap vermiş:
"Ben seni kaybettiğin para için değil, kaybettiğin zaman için azarlıyorum."……
"Ben seni kaybettiğin para için değil, kaybettiğin zaman için azarlıyorum."……
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder