6 Eylül 2013 Cuma

OSMANLI PADİŞAHLARI NEDEN HACCA GİTMEDİLER



Hac İslam'ın beş şartından biridir. Namaz, oruç ve zekattan sonra farz kılınmıştır. Maddi durumu uygun olan her Müslümanın hayatında bir kez hac yapması farzdır.

Peki İslam’ın beş şartından birisi olmasına rağmen i’la-yı kelimetullah için yola çıkan Osmanlı Padişahları neden hac’ca gitmemişlerdir. Hatta şehzadeler arasında bile Cem Sultan’dan başka hac  farizasını yerine getiren başka bir şehzade yoktur. Sultan II. Beyazid’in hac’ca gitmek üzere hazırlık yaparken babası Fatih Sultan Mehmet’in ölümü haberini alması üzerine bulunduğu Amasya’dan İstanbul’a gitmek zorunda kaldığına dair bilgiler bulunmaktadır.

Osmanlı Sultanları arasında da hacca gitmek isteyenler olmuş ancak bunlarda bir teşebbüsten ileri gidememiştir.  Bunlardan ilki  II. Osman’ın orduyu ve ulamayı kızdıran ve neticesinde de ölümüne neden olan girişimidir.  Kayınpederi ve Şeyhülislâm olan Es’ad Efendi aynen şu fetvayı vermiş : " Padişahlara hac lâzım değildir; oturup adl ( Herkese hakkını veren )  eylemek evlâdır. Caiz ki, bir fitne zuhur eyleye ". Verilen bu fetvayı  tasdik eden  Aziz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri de, II. Osman’ı fetvaya uyması için ciddi ikaz eylemesine rağmen  II. ( Genç ) Osman hacca gitmek için İstanbul’dan yola çıkmış, daha İstanbul-Maltepe’ye varmadan çıkan çeşitli dedi-kodular nedeniyle  huzursuzluklar baş göstermiş ve  sonunda bu teşebbüsünden vazgeçmek zorunda kalmıştır.

İkinci olarak da Sultan Vahideddin Han  tahttan indirilip yurdu terk etmek zorunda bırakıldıktan  sonra Mekke’ye kadar gitmiş, fakat  İngilizlerin hilafetin bir başkasına devriyle ilgili planlarından dolayı hac vazifesini yerine getirmeden geri dönmek zorunda kalmıştır.  Edinilen bilgilere göre Vahideddin, Mekke’deki misafirliği sırasında Kâbe’yi tavaf etmiş, namazlarını özellikle Mescid-i Haram’da cemaatle eda etmiştir.

Ayrıca Sultan Abdülaziz’in de gizlice tebdil-i kıyafet ederek hacca gittiği söylenmekle birlikte elimizde bu hadiseyi doğrulayacak bir belge bulunmamaktadır .

Padişahların, Peygamber Efendimiz’e , Ehl-i Beyt’e ve mukaddes beldelere duydukları derin saygıyı ve bu saygının gereğini yerine getirmek için neler yaptıklarını bir hatırlayalım. Kanuni’nin Mescid-i Haram’ın minarelerini yenilettiğini ve oğlu Selim’e Cidde’ye su getirmeyi vasiyet ettiğini hatırlatmak yeterlidir. Yüzyıllar boyu Mekke ve Medine halkına Sürre alayları ile birlikte her yıl hiç aksatmadan son derece değerli hediyeler yolladıklarını biliyoruz; yine her yıl “ iskât-ı hac ” için kendi yerlerine birilerini mutlaka hacca gönderdiklerini de. Bu saygıyla yetişmiş insanların hac gibi bir farzı ifa etmek istemediklerini düşünmek anlamlı olmaz.

            Demek ki hac ibadetini yerine getirmek istiyorlardı. Yine de gitmediler. Neden?

 Osmanlı padişahları bütün icraatlarını şeyhülislamın fetvasına dayandırmak zorundaydılar. Demek oluyor ki padişahların hacca gitmemesi 623 yıl Osmanlıyı  İslam çizgisinde tutmak için kılı kırk yaran İslam alimlerinin fetvasıyla gerçekleşmiştir. Peki ama İslam alimleri neden böyle  fetvalar  verdiler ?  Osmanlı padişahlarını etkileyen ulema, bir padişahın devlet başkanlığı görevlerini ‘şahsî ibadetleri uğruna’ aylar boyu terk etmesini caiz görmemişlerdi. Yani  şahsî ibadetlerini kamusal hizmetlerinin önüne geçirmeme kaygısı ağır basmış ve bu zamanla hanedanın erkek üyeleri için tartışılmaz bir gelenek halini almıştır.

Ayrıca  padişahlar sıradan vatandaşlar gibi tek başlarına haccedemezlerdi. Kara ve deniz yoluyla giderken uğrayabilecekleri saldırılardan korunabilmek için yanlarına bir ordu almaları gerekiyordu. Yani hacca savaşa gider gibi gidecekler bunun içinde çok büyük masraflara katlanacaklardı. Hiçbir padişah şahsi servetinden bunu karşılayamazdı. Masrafları devlete yüklemeleriyse adil olmazdı. Neden derseniz; hac devletin üzerine değil, kişinin üzerine farzdır.  Ayrıca yolculuk sırasında ordu ile güvenlik sağlanmış olsa bile hac farizası sırasında o kadar kalabalığın içinde kalan padişahlara bir suikast olmayacağını kim söyleyebilir ki…
Fetvalar işte bütün bu değerlendirmeler sonucu verilmiş padişahlar bu yüzden hacca gitmemişlerdir.

 İkinci Selim’e kadar gelen on bir padişahın hemen hemen hepsinin hayatı cihad  meydanında geçmiştir. Hayatlarının büyük bölümü fetih hareketlerinde ve cihad meydanlarında geçen Osmanlı sultanlarının bu dinî vazifelerini yapacak yeterli zamanı ve vakti bulmaları pek mümkün değildi.

O devirlerde bir insanın hacca gidiş-dönüşü en az 3 ay sürüyordu; dolayısıyla bir padişahın bu kadar uzun süre devletin başından uzak kalması anarşiye sebebiyet verebilir, fitne çıkabilirdi. Osmanlı devleti "i’la-yı kelimetullah" (Allah adını yüceltme ve yayma) gibi bir misyon üstlendiğinden hep savaşın içindeydi. Savaş içindeki bir ülkenin padişahı uzun süre başkentten ayrılamazdı. Bu zaman içinde devlette fitne çıkabilirdi. Sultan II. Murad’ın Manisa’ya çekilmesini fırsat bilen Avrupa’nın Macaristan öncülüğünde birleşip Osmanlı üstüne haçlı seferi açtığını da unutmayalım. Hac mevsiminin kış aylarına denk geldiği ve senelerce devam ettiği dönemler de düşünülürse, bunun ne kadar imkânsız olduğu kendiliğinden anlaşılır.

Günümüzdeki gibi ulaşım imkânlarının gelişmediği ve bir hac görevinin en az üç ay süreceği bir asırda, Osmanlı Padişahlarının yinede hacca gitmeleri gerektiğini düşünmek, İslâm Hukukunu bilmemek olur. Kaldı ki, ömürlerinin yarısını cephede geçiren Padişahların, neden Mısır’a kadar cihada gidip de hacca varmadıkları da ileri sürülemez; zira ordunun başında mücahid bir komutan olarak sefere giden padişahla, kendi şahsî ibadeti için üç ay memleketini yalnız bırakan padişah bir tutulamaz.

Nitekim halk ve asker arasında yayılan dedikoduyu özetleyen şu cümleler de konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır : " Nizâm-i âlem içün padişahlar haccı terk edegelmiştir. Düşmanın ortaya çıkması ve düşmanların memleketi karıştırma ihtimali var iken, Memâlik-i Mahrûse’yi ( Memleketi ) koyup gitmek hatadır ."

Özetle tüm bu nedenleri göz önünde bulunduran Osmanlı Padişahları bizzat hacca gitmektense , bedel olarak  kendilerinin yerine başkalarını hacca gönderme yolunu tercih etmişlerdir…..

Bir Ayet : Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın ayetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.
                                                                                                                              Enfal Suresi Ayet 2
Bir Hadis :  Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: " En kötü hırsızlık, namazdan çalmaktır." "Kişi namazından nasıl çalar?" dediler. "Rükû ve secdesini tam yapmamakla çalar," buyurdu.                                                                
                                                                                                                Nûman radiyallahu anh. Mâlik.
Bir söz : Yaşıyorsan bir sebebin olsun…….


Kısa Kısa : Bir gün Eflatun, talebelerinden birini kumar oynarken yakalamış ve şiddetle azarlamış. Talebesi: "İyi ama ben çok az bir paraya oynuyordum" diye itiraz edecek olunca Eflatun cevap vermiş:
"Ben seni kaybettiğin para için değil, kaybettiğin zaman için azarlıyorum."……

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder