Kolomb’un da başta İbni Rüşd olmak üzere birçok Müslüman kâşif ve bilginin
eserlerinden istifade ederek yola
çıktığına dair güçlü deliller bulunmaktadır. Hatta 3
gemiyle yola çıktıkları ilk seferinde gemilerin en büyüğü olan Santa Maria adlı
gemi bir fırtına batmıştır.
Tayfalar bunun geri dönmeleri
için Tanrıdan bir işaret olduğuna inanmış buda gemide huzursuzluğa neden olmuştur. Kolomb “ Ben
Müslümanların yazdığı kitaplarda okudum burada bir kara parçası olacak ,
Müslümanlar yalan söylemez “ diyerek onları sakinleştirmiştir. Piri Reis’in
meşhur Kitâb-ı Bahriyesinde Amerika’nın Osmanlılar tarafından resmen keşfinin
Kolomb’tan 29 yıl önce 1463’de Antilya ismiyle yapıldığı da ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Hatta Kolomb’un Sultan II.
Beyazıd’dan yardım istediği, Osmanlıların ise kıtayı bildikleri için iltifat
etmediklerine dair bilgiler mevcuttur . Kristof Kolomb, zaten bilinen Amerika'yı keşfetmiştir ama
keşfettiği toprakları da Hindistan sanmıştır .
Tarih, Macellan’ın seyahatlerini ise bilime ve insanlığa
hizmet için kendini adayan bir insanın efsanevi kahramanlığı gibi anlatır.
Macellan’ın asıl maksadı ve kişiliği hakkında fazla bir bilgi verilmez.
Portekiz asıllı Macellan bazen İspanya gemileri, bazen de Portekiz gemileriyle,
bir çok kez Müslümanlara karşı girişilen saldırılara katılmış ve Kuzey Afrika
sahillerinde Müslümanlara karşı girişilen baskın ve saldırılarda katliamlara
girişmiştir. Hint Okyanusu’nda Müslümanlarla savaşmış, Fas’a saldırdığı sırada
da kendisini topal bırakan yarayı almıştır. Macellan gittiği yerlere coğrafi
keşiften çok Müslümanlarla savaşmak ve Müslüman katliamı için gitmiştir.
Macellan 1521 yılının Mart’ında
Filipinler’e gelir. Asıl amacı, bilimsel keşiften ziyade Portekiz
sömürgelerinin sınırlarını genişletmek, hazineler bulmak ve dinini yaymaktır.
Vambery’in dediği gibi, kâşifin hemen arkasından o topraklara Misyonerler, askerler
ve hazine avcıları hücum eder.
Macellan Filipin Adaları’na ulaştığında, burada iki Müslüman krallık vardı. Gemisinden iner inmez yaptığı ilk iş her zamanki gibi yerli halkı kılıçtan geçirmek oldu. Eğer Macellan Filipinler’e elli yıl sonra gelmiş olsaydı, tüm Filipinler’de İslam hakim olacak ve sömürgecilik Asya’da bu kadar yayılmayacaktı. Asıl yıkım Macellan’dan sonra başlar. 1565’te 2. ticaret grubu gelir. Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında kanlı savaşlar başlar. Bir süre sonra ada tamamen Hıristiyanlaştırılmış bir sömürge ülkesi haline gelir.
Vasco da Gama ilk Hindistan
seferine Arap haritaları ile pusulasız olarak çıkmıştır. Afrika'nın Malindi
limanında Müslüman denizcilerin elinde gördüğü enlem boylam dairelerini taşıyan
çok gelişmiş haritaları, ilk defa karşılaştığı pusulaları, hareket halindeki
gemide enlem derecesini ölçmek için kullanılan özel aleti ve gemilerin
büyüklüklerini hayranlıkla anlatır.
Asıl meseleye dönecek olursak gerçekten keşif
mi yapılmıştır yoksa keşfedilen yerlerde ki hiçbir şeyden habersiz yerli halk
mı katledilmiştir ?
Babıali Kültür yayıncılığı ( Tel :
0212 454 21 65-67-69 ) tarafından 2005 yılında basılan geçtiğimiz aylarda da 4
baskısı piyasaya sunulan “ Kızılderili
Katliamı “ isimli Amerika kıtasında ki
soykırımı örnekleriyle anlatan bir kitap var. Kitap, Bartolome de Las Casas
tarafından kaleme alınmış. Bu kişi 1484 de Sevilla’da doğan ve 18 yaşında yeni
dünyaya gitmek üzere yola çıkan , Küba
adasının işgaline katılan ve ilk Kızılderili katliamına şahit olan olayları bizzat
yaşayan bir tanıktır. Keşfedilen toprakların yerli halklarına
Hıristiyanlığı öğretmek üzere Amerika'ya gitmiş bir dinadamı
olan Las Casas, önceleri topraktan ve yerli kölelerden payına düşeni almaya
tereddüt etmezken, tanık olduğu vahşet ve kıyımın boyutları karşısında
vicdanıyla hesaplaşmış ve ömrünü Kızılderililer'in haklarını korumaya
adamıştır. İspanyolların Güney Amerika'yı keşfi sırasında gördüklerini,
duyduklarını İspanyol krallarına rapor etmeyi, durumu değiştirmek için mücadele
vermeyi ve genel olarak tanık olduklarını kayda geçirmeyi bir vicdan borcu
bilir . Bu kitap İspanyol
sömürgecilerin gerçekleştirdiği yıkım ve
katliamı gördükten sonra Amerika’da
olanlar hakkında İspanya
Prensi II. Philip'e hitaben 1542’de yazdığı, “ Yerlilerin Yok Edilişi Üzerine
Kısa Bir Rapor “ adlı eseridir.
Las Casas,
eserinde, Güney Amerika'nın farklı kumandanlar yönetiminde bölge bölge
keşfedilişini ve bu ele geçirme sırasında yaşanılan 'insanların en karanlık
rüyalarında bile gördüklerinin çok çok ötesine geçen' vahşeti, bin bir türlü
işkenceyi, kıyımı tek tek anlatır. İşkence
yapmaya bir kere başvuran, giderek canavarlaşır. Dur durak bilmez, hiçbir ölçü
tanımaz hale gelir. Las Casas'ın anlattıklarında da bu açıkca görülmektedir.
Mümkün olduğunca kısa sürede servet sahibi olmak isteyen İspanyollar, Las Casas'ın
tanımıyla 'gübre muamelesi' yaptıkları yerliler karşısında, insanlıklarını
giderek daha da fazla yitirir, birer 'zulüm aracına' dönüşürler. Önceleri
kılıçtan geçirdikleri, karınlarını yararak kolayca ve bazen sebepsiz
öldürdükleri yerlilere, giderek daha sistemli ve daha gelişmiş işkenceler
uygulamaya başlarlar. Kazıklara geçirmek, ızgaralar üstünde alttan verdikleri
ateşlerle ağır ağır pişirerek öldürmek, vücutlarına kuru saman bağlayıp ateşe
vermek, köpekbalıklarına atmak, çeşitli uzuvlarını kestikleri yerlileri
ayaklarından darağaçlarına asarak sergilemek, etoburlaştırdıkları köpeklerin
önünde yerlileri koşturarak adeta av sürmek, annelerinin kucaklarından
kopardıkları bebekleri tek kılıç hamlesiyle ikiye ayırmak ve daha akıl almaz
bir sürü işkence...
Amerika'da soykırıma uğrayan Yerli Halk : Kızılderililer
Hatta bir
adamı tek bir darbede ikiye bölüp bölemeyeceklerine veya bir kişinin başını
gövdesinden ayırıp ayıramayacaklarına ya da tek bir balta darbesi ile
bağırsaklarını çıkarıp çıkaramayacaklarına dair bahislere bile girdiler. Las
Casas’ın anlattıkları bununla da sınırlı değildir. Yaşanan ve insanım
diyebileceklerin tüylerini ürpertecek olaylar zincirini anlatmaya devam ediyor.
Yerli liderleri ve eşrafı ise yere
çakılı iki yaba üzerine oturtulmuş dal
parçalarından oluşan bir tür demirden
düz ızgaraya bağlayıp kısık ateşte
kızartıyorlardı. Yerli liderler yavaş yavaş ölürlerken acı ve çaresizlik
içinde inliyorlardı. Bir keresinde bu
şekilde dört veya beş lideri kızarttıklarına şahit oldum. Zavallıcıkların
inlemeleri İspanyol komutanın uykusunu
bölmüştü. Hemen esirlerin boğulması için talimat verdi. Ancak ortalama sıradan bir cellattan daha çok kana susamış
olan infaz müfrezesinin başında ki adam onları boğarak özel eğlencesini yarıda
kesmek istemiyordu. Bu yüzden gürültü yapmalarını engellemek için bizzat kendi elleriyle ağızlarına tahta tıpa
yerleştirdi ve kendi canı istediği zaman ölmeleri için ateşi artırdı.
Bütün bu
olanları ve başka olayları kendi gözlerimle gördüm. Yerlilerin bir kısmı bu merhametsiz ve insafsız katillerin
pençesinden kurtulmak için tepelere ve
dağlara kaçınca , insan türünün bu
acımasız düşmanları , izlerini bulmak için av köpeklerini eğittiler. Bir
yerliyi görür görmez saldırıp ısıran ,
parçalara ayırıp adeta bir avı yer gibi etlerini silip süpüren bu vahşi
köpekler yerlilere çok zarar verdi , katliama ortak oldular.
Las Casas inanılması zor şeyler anlattığının, Güney Amerika'da yaşananlara tanık olmayan, sadece yazdıklarını okuyan bir insanın bu akıl almaz vahşete şüpheyle yaklaşabileceğinin fazlasıyla bilincindedir. O nedenle sık sık anlattıklarının doğruluğunu vurgular ve yaşanılan zulmü 'hiçbir tarihi kaydın hakkıyla anlatamayacağını', kendisinin yazdıklarının yaşanılanların küçük bir kısmı olduğunu belirtir.
Las Casas inanılması zor şeyler anlattığının, Güney Amerika'da yaşananlara tanık olmayan, sadece yazdıklarını okuyan bir insanın bu akıl almaz vahşete şüpheyle yaklaşabileceğinin fazlasıyla bilincindedir. O nedenle sık sık anlattıklarının doğruluğunu vurgular ve yaşanılan zulmü 'hiçbir tarihi kaydın hakkıyla anlatamayacağını', kendisinin yazdıklarının yaşanılanların küçük bir kısmı olduğunu belirtir.
Las Casas,
İspanyollar geldikleri sırada o bölgelerde yaşayan yerli nüfus ve sistemli
kıyımlardan sonra kalan nüfus konusunda da bilgiler verir. Her bir bölgede
yaşayan milyonlarca yerlinin on, on beş yılda nasıl yüz, yüz elli yerliye
düştüğünü, ayrıntılarıyla görürüz. Böylelikle koca bir kıtanın birkaç yüzyıl
gibi kısa bir süreçte nasıl boşaltıldığını anlarız. Bugün Güney Amerika'nın
büyük bir bölümünde yerlilere rastlamak mümkün değildir, buralarda yaşayanlar
ya melez ya da İspanyol kökenlidir. Las Casas'ın anlattıkları yalnızca Güney
Amerika'nın keşfini ve kısa bir zaman dilimini kapsar. Kuzey Amerika'da benzer
bir süreçle, Portekizliler, Hollandalılar, İngilizler ve Fransızlar tarafından
keşfedilecektir.
Las Casas'a göre yalnız kralın askerleri değil, aynı zamanda Hıristiyan dininin piskoposları da bu katliama ortak olmaktadır. Las Casas bir kısım Kızılderili yerlinin "Size inanarak Hıristiyan olduk, ancak sizin Tanrınız bize yağma ve vahşetten başka bir şey getirmedi, bu ne biçim iyiliksever Tanrıdır" dediğini belirtir.
Yerliler, parlak
sarı bir taş olması ve kolay işlenebilmesinin ötesinde bir değeri olmayan
altının, neden bu kadar değerli bir şey olduğunu bir türlü anlayamazlar.
Kendilerinden altın isteyen İspanyollara ellerindeki altınları vermekte bir
sakınca görmezler. Ama daha da fazla altın için öldürüleceklerdir. Yerliler
itaatkârdır. Yiyeceklerini de gönülden paylaşırlar. Ama karşılarında bütün bir
köyün kış için depoladığı yiyeceği bir haftada tüketen insanlar vardır.
Yerliler ise, doğadan topladıklarını yaşayabilecekleri kadar yerler.Yeme, içme
ve altın biriktirme konusunda duyulan 'hırs', onlara çok yabancıdır. Üstelik bu
iki uygarlık arasında teknoloji farkı da derindir. Yerlilerin silahları hem
saldırı hem de savunma konusunda dayanıksız ve etkisizdir. Las Casas yerli silahlarının
"Avrupalı bir çocuğun oyuncaklarından daha tehlikesiz" olduğunu
söyler. İspanyollar atları, kılıçları, mızrakları, topları ve ateşli
silahlarıyla yerlileri kolayca ve toptan öldürebilmektedir.
Eğer yerli
nüfus, yani kızılderililer, daha sonra
ki dönemlerde olmak üzere beyazlar tarafından yok edilmeselerdi, bugün
Amerika’da, Avrupa nüfusunun bir buçuk katı kadar yerli yaşıyor olacaktı.
İşte bütün
bunları yapan bize yeri geldi mi medeniyet dersi vermekten çekinmeyen , insan
haklarından dem vuran medeni Avrupa’nın dedeleridir…
"Onların herşeylerini tahrip
ettik. Felsefeleri, dinleri mahvoldu. Artık hiçbir şeye inanmıyorlar. Derin bir
boşluğa düştüler. Anarşi veya intihar için uygun bir hale geldiler."
Luis MASIGNON
Beyaz adam geldiğinde elinde
incili,
Bizimse topraklarımız vardı,
Birlikte kiliseler inşa ettik.
Sonra beyaz adam gözümüzü
kapatıp,
Tanrı'ya hep birlikte dua etmemizi
söyledi.
Gözümüzü açtığımızda, elimizde
incil vardı,
Topraklarımızsa artık beyaz
adamındı.
Almanya sömürgesini kabul etmiş Ruanda hakim kabilesi ve kralı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder