Nafî, İbn-i Ömer’den
nakleder ki: “Hiçbiriniz ben “Kur’an’ın tümünü öğrendim” demesin.
Çünkü, ne biliyor Kur’an’ın bir çoğu kaybolup gitmiştir. Sadece desin ki
"Ben Kur’an’dan ortada olan kısmını öğrendim" (Suyûtî)
RİVAYETLER:
1-Hz. Aişe anlatıyor: “Recm ayeti ve büyüklerin on defa süt emmeleri
konusunda ayet inmişti. Bu ayet, karyolamın altında bir sahifede yazılıydı.
Resulullah (a.s.m) vefat edince biz onunla meşgul olduk, o sıralarda bir
hayvan(keçi) gelip onu yedi.”
(İbn Mace, Nikah, 36- 1944, Ahmed bin Hanbel 5/131, 132,
183 ve 6/269 )
2-İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Hz.
Ömer (radıyallahu anh)'i hutbe verirken dinledim. Şöyle demişti:
"Allah Teâla hazretleri Muhammed (aleyhissalâtu
vesselâm)'i hak (din ile) gönderdi ve O'na Kitab'ı indirdi. Bu indirilenler
arasında recm âyeti de vardı! Biz bu âyeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca,
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) zinâ yapana recm cezasını tatbik etti,
ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman
geçince, bazıları çıkıp: "Biz Kitabullah'da recm cezasını görmüyoruz
(deyip inkâra sapabilecek ve) Allah'ın kitabında indirdiği bir farzı terkederek
dalâlete düşebilecektir. Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların
zinâları, delil veya hamilelik veya itiraf yoluyla sübt bulduğu takdirde,
onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah'da mevcut bir haktır. Allah'a kasemle
söylüyorum, eğer insanlar: "Ömer Allah Teâla'nın kitabına ilâvede
bulundu" demeyecek olsalar, recm âyetini (Kitabullah'a) yazardım."
[ Buhârî, Hudud 31, 30, Mezâlim 19,
Menâkibu'l-Ensar 46, Megâzi 21, İ'tisâm 16; Müslim, Hudud 15, (1691); Muvatta,
Hudud 8, 10, (, 823, 824); Tirmizî, Hudud 7, (1431); Ebu Dâvud, Hudud 23,
(4418)]
RİVAYETLERİN TENKİDİ:
Rivayetlere göre söz
konusu recm ayeti Ahzab suresinde yer almaktadır. Ahzab Suresi Bakara Suresi
kadar uzun bir sure idi. "Evli erkek ile evli kadın zina ettikleri
takdirde onları kesin olarak recmediniz. Elbette ki bu Allah'tan ibretli bir
cezadır. Allah Azizdir, Hakimdir" şeklindeki Recm âyeti de bu surede idi.
Bunu Ebubekr el-Enbarî, Ubeyy b. Ka'b'dan zikretmiştir.
Bu husus günümüz
uydurulmuş din savunucuları tarafından şöyle tevil edilmektedir: Yüce Allah Ahzâb
Suresi'nden elimizde bulunan miktardan daha fazlasını kendi katına almıştır.
Recm âyetinin ise lafzı kaldırılmış olmasına rağmen hükmü sabittir.
İlk
rivayette görüldüğü gibi Allah’ın ayeti, eve giren koyun ya da keçi türünden
bir hayvanın midesine inerek ortadan kalkmıştır. Ne kadar üzüntü verici bir
durum değil mi? İnsanlığa rehber olarak inen Kur’an-ı Kerim ‘in hemde recm gibi
insan hayatı ile doğrudan ilgili önemli bir ayeti keçi tarafından nesh
edilmiştir. Bu ayette diğer ayetler gibi neden unutturulmadı da Kur’an’ın neshi
bir keçiye bırakılarak, ayetleri bir hayvan tarafından bile nesh edilecek kadar
basit ve itibarsız bir kitap haline getirildi. Bu rivayetin kurtarılması için
keçinin ne kadar mübarek bir hayvan olduğuna dair sayfalar dolusu yazılar bile
yazılmıştır. ( İbni Kuteybe / Hadis Müdafası ) Keçinin o ayet sayfasını yemiş
olabileceği kabul edilse bile sayfada yazan ayetin ne olduğu bilinmesine rağmen
bu ayetin neden tekrar kayıt altına alınmadığı ve Kur’an’a yazılmadığını
anlamak mümkün değildir.
İkinci
rivayette görüldüğü üzere Hz. Ömer keçi tarafından yenen bu ayetleri yazmayı
düşünmüş ancak insanların Ömer Allah’ın kitabına ilave yaptı demesinden
korktuğu için bu düşünceden vazgeçmiş. Maalesef Hz. Ömer Allah’tan değil de
kullarından korkup birçok kişi tarafından bilinen ve keçi tarafından yenildiği
için lafzı yok olan ancak hükmü baki bu ayetleri Kur’an’a yazmaktan çekindiği
için bugün elimiz de ki Mushaflarda recm ayetleri de bahsedeceğimiz pek çok
ayet gibi bulunmamaktadır. Hz. Ömer gibi Hz. Peygamber tarafından Faruk olarak
adlandırılan yani hak ile batılı birbirinden ayıran bir şahsiyetin Allah’tan
değil de insanlardan çekindiğine hangi vicdan sahibi Müslüman inanır ki. Bunu
en başta uydurma din savunucularının Hz. Ömer’e bir iftira olduğunu söyleyerek
reddetmeleri gerekmez mi? Bu Hz. Ömer’e bir övgü müdür yoksa sövgü mü?
Hem herkes
tarafından bilinen ancak keçinin yenmesi ile yok olan ayetleri tekrar Kur’an’a
yazmak Kur’an’a ekleme yapmak değildir ki, eksilen ayetleri tamamlamak,
Kur’an’ın orijinalini korunmak anlamına gelir. Bu korkulacak bir iş değil
olması gereken bir iş değil midir?
Hz. Ömer ne
kadar da basiretsizmiş ki bu ayetlerin Kur’an’a eklenmemesi ile ilerde
doğabilecek bu fitneyi görememiş ve ümmeti bu sorunla baş başa bırakmıştır.
Ayrıca Hz.
Peygamber inen ayetleri yazdırdıktan sonra, ayetleri yazan sahabelere verip
gönderiyor bir daha da sormuyor herhâlde. Çünkü Hz. Ebu Bekir zamanında
Yemame’de pek çok Kur’an hafızının şehit olmasından dolayı Hz. Ömer Kur’an’ın
çoğunun zayi olmasından endişeleniyor ve Hz.Ebu Bekir’e Kur’an’ın bir araya
toplanması gerektiğini söylüyor. Zeyd bin Sabit bu işle görevlendiriliyor. O’da
yazılı iki şahit getirmeleri durumunda onları kabul ederek Kur’an’ı bir araya topluyor.
Yani peygamberimizin yanında topladığı bir Mushaf yok, ayetler sahabeler de
dağınık halde. Hz Aişe örneğinde olduğu gibi kimisi yatağın altında hiçbir
önlem almadan bir keçinin yiyebileceği bir yere konmuş diğerleri kim bilir
nerede. İnsanın aklına acaba başka hayvanların da yediği ya da önlem alınmadığı
için değişik şekillerde ortadan kalkan ve bu şekilde Kur’an’a girmeyen başka
ayetler de var mı? gibi sorular geliyor. Düşünsenize bir keçi yedi diye bugün
elimizde olan Kur’an’larda Recm ayeti yok. Bu trajikomik vakaya ve bunlara
inanan Müslümanlara üzülüp, kahrolmamak elde değil. “ bize karşı bir söz
uydursaydı onun şah damarını çeker koparırdık.”
gibi uyarılara rağmen Hz. Peygamber yazdırdığı ayetleri muhafaza altına
alıp, kendisi saklamamış olabilir mi? Kesinlikle hayır. Tebliği ile yükümlü
olduğu ayetleri koruma altına almaması, o göreve ihanet etmektir ki
peygamberler kesinlikle böyle bir şey yapmazlar.
Bu uydurmalarla
yetinmeyenler, hatta maymunların bile zina eden bir maymunu yakalayarak taşladıklarını
ve sahabelerden birisinin de bu maymunu recm etme olayına katılarak “zinacı”
maymunun taşlanarak nasıl öldürüldüğünü anlatırlar. Tam bir akıl tutulması,
insanın dili tutuluyor söyleyecek kelime bulamıyor. Buhari’de böyle bir hadisin
ne işi olabilir diyorsun, bu hadis değil ki sahabenin yaşadığı ve aktardığı bir
olay diyorlar. Demek ki Buhari’nin Sahih’inde peygamberin hadislerinden başka
sahabenin yaşadığı ve aktardığı bir takım olaylarda var. İmam Buhari
hayvanlarında bizim gibi sorumlu olmadığını onlarda zina diye bir olayın
olamayacağını bilmiyor mu? Peygamberle hiçbir alakası olmayan bu olayı hiç
düşünmeden kitabına alarak hem peygamberi hem de İslam’ı komik duruma düşürerek
onlara zarar vermiş olmuyor mu?
İşte bu
türden rivayetler üzerinden uydurulan din, Allah’ın apaçık dininin önüne
geçirilmiş ve bir keçinin insafına mahkûm edilmiştir.
Hülasa zina
eden bir kimsenin taşlanarak acılar içinde yavaş yavaş ölmesini izlemek canın
kutsal sayıldığı, rahmet dini İslam’a nasıl girmiştir anlamak mümkün değil.
RİVAYETLER:
1-Hz. Aişe (r.a.)
anlatıyor: "Kur'an olarak inenler meyanın da "Malum on emme ile haram
sabit olur" ayeti de vardı. Sonra (Rab Teala) onları, malum beş emme ile
neshetti. Bu (beş emme) ayetleri, Kur'an'ın okunan ayetleri arasında iken Aleyhissalâtu
vesselâm vefat etti."
[Müslim,
Rada 24, (1452); Muvatta, Rada 17, (2, 608); Ebu Davud, Nikah 11, (2062);
Tirmizî, Rada 3, (1150); Nesaî, Nikah 51, (6, 100).]
2-Âişe'den rivayetle Ebû Huzeyfe'nin âzâdlısı Salim, evlerinde Ebû Huzeyfe ile ailesinin yanında bulunuyormuş. Derken Sehle binti Süheyl HZ. Peygamber’e gelerek:
“Salim artık erkeklik çağına geldi ve erkeklerin akıl ettikleri şeylere akıl erdirmeye başladı ama hâlâ yanımıza giriyor, bundan dolayı Ebû Huzeyfe'nin yüzünde hoşnutsuzluk görüyorum.” demiş.
Bunun
üzerine Peygamber ona: onu emzir, ona haram ol buyurdu.
Sehle : “Koskoca
adam olduğu halde onu nasıl emziririm?” dedi. Bunun üzerine Resulullah
gülümsedi ve: “Onun koskoca adam olduğunu biliyorum.” cevabını verdi.
(Sehle bunu yapmış ve) dönerek: “ Ben onu emzirdim, Ebû
Huzeyfe'nin hatırına gelen şey de gitti.” demiş
(MÜSLİM, Büyük İnsanın Süt Emmesi Babı, 26-27-28-29 VE
30. HADİSLER)
RİVAYETLERİN
TENKİDİ:
Rivayetleri okudukça
İnsanın kafası allak bullak oluyor, bu nasıl bir din diyesi geliyor. Ergenliğe
erişmiş bir erkeğin süt emmesi de nedir. İzah edilecek bir şey arıyorsunuz ama
neresinden tutarsanız tutun elinizde kalıyor. Birinci rivayette bir erkeğin bir
bayana haram olması için onu 10 kez emzirmesi gerektiğini bildiren ayetin 5 kez
emzirmesi gerektiğini bildiren ayetle nesh edildiği ve bu ayet insanlarca
okunurken de peygamberimizin öldüğü söyleniyor. O halde bu ayetlerin günümüz
Mushaflarında da olması gerekmez mi? Gerekir o halde nerde bu ayetler. Yok … On
emme ile beş emme arasında ki fark nedir. Allah’ın ayetleri bu kadar basit bir
mesele için nesh edilecek yazboz tahtası mıdır? Allah bir konuda hükmünü
belirledi mi bir daha o hükmünden dönmez. Kur’an’ın değişmeden günümüze kadar
gelen tek kaynak olduğuna inanıyoruz, Rabbimizin onu koruduğuna da iman
ediyoruz ama yukarıda okuduğumuz onca rivayete bakınca değişmeyen nesh
edilmeyen ayeti yok gibi. Diyorlar ki aslında bu ayetler Resûlullah'ın
hayatının son zamanlarında neshedildi ama haberi olmayan kimseler onu Resûl-i
Ekrem'in vefatından sonra da okumaya devam ettiler ve haberleri olunca da
okumayı bıraktılar. Bu nasıl bir din ki dinin öğrenildiği ana kaynakta ki
ayetler nesh ediliyor, haberi olanlar okumuyor olmayanlar okumaya devam ediyor,
bu anlaşmazlıkların çıkmasına, ihtilaflara, fitneye yol açmaz mı?
İkinci rivayette,
Sehle’nin ergenlik çağına gelmiş azatlısı Salim’in hala yanımıza giriyor ve Ebu
Huzeyfe bundan rahatsızlık duyuyor diye peygamberimize bir yakınması var.
Burada “ yanımıza giriyor” dan kasıt yatak odası gibi mahrem bir yer olması
gerekir yoksa evin paylaşılan diğer odalarında kim bir yakınından çekinir ki.
Hal böyleyse odaya girmemesi için basit bir uyarı yetecekken neden peygambere
gidilir. Ya da Ebu Huzeyfe her ne kadar
azatlısıda olsa Salim’i kan bağı olmadığı için bir yabancı erkek gibi görüyor
ve karısını kıskanıyor olabilir. Bu birincisinden daha vahim bir durum dur ki
varlığından bile rahatsız olduğu bir kişinin sırf ona haram olması için
karısının memesinden on ya da beş defa süt emmesine ne kadar tahammül edebilir.
Her iki halde de yetişkin bir insanın karısının memesinden süt emmesine hangi
erkek izin verir ki.
Bunu Sahle’nin “ Koskoca adam olduğu halde onu nasıl emziririm? “ sözünden
ve şaşkınlığından da anlayabiliriz. En garip olanı ise Ebu Huzeyfe’nin aklına
gelenin, Sahle’nin Salim’i emzirdikten sonra sanki sihirli bir değnek değmiş
gibi kaybolması. Diyorlar ki bu o kişi için verilmiş özel bir ruhsat. Bu nasıl
bir savunma dinde özel ruhsat mı olur, peygamberimiz o kişilere torpil mi yaptı
yani. Aynı durumda olan başkaları ne halleri varsa görsün öyle mi. Salim sütü
emerken ne hissetti acaba fıtratında olan cinsel dürtülerini kontrol edebildi mi
ya da beş defa süt emen bir kimse daha da fazlasını ister mi bilinmez.
Rivayetler
böyle olunca günümüz âlimleri de buna uygun fetvalar verir. İşte bir örnek:
Mısır’daki
El-Ezher Üniversitesinin Hadis Bölümü Başkanı, “Kadınlar, aynı işyerindeki
erkekleri emzirirse, akrabaya dönüşür, tacize uğramaktan kurtulur” şeklinde bir
fetva verdi ve tartışmalara yol açtı. El-Ezher Üniversitesi’nden yapılan
açıklamada ise bu fetvanın İslam’ı küçük düşürücü nitelikte olduğu söylendi.
Hepinizi böyle şey olur mu diyerek sinirlendiğinizi görür gibiyim. Oysa
hadisleri dinin kaynağı kabul edenlere göre verilen bu fetvanın geçerli olması
gerekmez mi?
Amiyane
bir tabirle özür dileyerek söylüyorum “ eşeğin aklına karpuz kabuğu
getirmek”tir bu.
RİVAYET:
Abdullah ibn
Mes'ûd'un talebeleri Ebu'd-Derdâ'nın oturduğu yere (yânî Şam'a) geldiler.
Ebu'd-Derdâ da bu gelenleri aradı ve onları buldu da: "Hanginiz
Abdullah'ın okuyuşu üzere okuyor?" diye sordu.
Alkame:
"Hepimiz onun kıraati üzere okuruz," dedi.
Ebu'd-Derdâ:
"Hanginiz ezber ediyor?" dedi.
Arkadaşları
Alkame ibn Kays'ı işaret ettiler.
Ebu'd-Derdâ:
"Sen, İbn Mes'ûd'un "Vel-leyli izâ yağşâ" sûresini nasıl okurken
işittin?" dedi.
Alkame:
" Ve’l leyli izâ yağşa ve’n -nehari izâ tecella ve’ zekeri ve’l ünsâ
" şeklinde okurken işittim," dedi.
Ebu'd-Derdâ:
"Şehâdet ediyorum ki, ben de Peygamber'in bu âyeti böylece okuduğunu
işitmişimdir. Fakat bu Şamlılar benim "Ve halaka'z-zekera ve'l-ünsâ"
şeklinde okumamı istiyorlar, vallahi ben onlara tâbi olmuyorum," dedi.
[ Sahihi Buhari, Sahabenin Faziletleri 82
(Kitabu Fedailü Ashâbi’n-Nebi Rivayet, 62/82 )]
RİVAYETİN TENKİDİ:
Rivayetten
anlaşılan olay peygamberimizin vefatından kısa bir süre sonra gerçekleşiyor.
Daha peygamberin sahabesi hayatta iken Leyl suresini Şam’lılar “halaka” yani
yaratma kelimesi ile birlikte okurken Hz. Peygamberin yanında yetişen Abdullah
ibn Mesud ve öğrencilerinin söz konusu sureyi bu kelime olmadan okuduğunu
görüyoruz. Elimizdeki Mushaflarda da bu surenin Şamlıların Ebu’d Derda’yı
okumaya zorladıkları şekliyle yani halaka/yaratma kelimesinin mevcut olduğunu
görüyoruz. Şimdi Peygamberin iki güzide sahabesi ve onların öğrencileri halaka
kelimesinin Leyl suresinde olmadığını söylüyor, Şam’lılar ise olduğunu. Böyle
bir durumda bize de ashabın dediğinin doğru olduğuna inanmak düşer, çünkü onlar
bizzat peygamberin ağzından duymuşlardır. O halde mevcut Mushaflarda da yaratma
kelimesi olduğuna göre, Leyl süresi (92/3) Ayette geçen yaratma kelimesi
Şamlıların baskısıyla Kur’an’a sokulmuş bir fazlalık olup, Kur’an’dan değildir.
Başka bir değişle bu rivayete göre Kur’an’a ekleme yapılmıştır. Peki, bunu kim
söylüyor Müslümanların Kur’an’dan sonra en sahih ikinci kaynak olarak kabul
ettiği Sahihi Buhari. Gerçi bu rivayetlerden sonra sahih olarak kabul edilen
ikinci kaynak, birinci kaynağın üzerine yani Kur’an’a gölge düşürüp onun sahihliğine
leke sürebiliyorsa hangisi birinci kaynak onu bir daha sorgulamak gerekmiyor
mu? Üzülmemek elde değil. Bunu Müslüman olmayanlar yapmış olsa bu rivayeti
savunanlar acaba ne söylerlerdi.
Rivayete
tekrar dönecek olursak Ebu’d Derda bu kelimenin Kur’an’dan olmadığını biliyor
Çünkü Peygamberden bu şekilde dinlemiş ama Şamlıların baskısından anlaşılan can
korkusuyla Kur’an’da değişiklik yapmakta bir sakınca görmüyor. Bu durum sahabe
tasavvurumuzu alt üst ediyor ama sonuçta onlarda insan diyelim ki can korkusuyla
böyle bir şey yaptı, neden orayı terk etmiyor ve bu tehlike ortadan kalkınca
gerçekleri anlatmıyor.
“
Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette
biziz.” Hicr suresi 9
Bu
ayet süs herhalde…
RİVAYET:
Said ibn Cubeyr şöyle
demiştir: Bizler muhakkak İbn Abbas’ın Yanında bulunduk: O şöyle dedi: Bana
Ubeyy İbn Ka’b tahdis edip şöyle dedi: Resûlullah : “ Gemiye gelince, o denizde
iş yapan yoksullarındı. Onun için ben onu kusurlu yapmak istedim ki,
arkalarında her sağlam gemiyi zorla almakta olan bir hükümdar vardı” (el-Kehf
79). “Verâehum (=Arkalarında)” sözünü “ Emenehum melikun” (= Önlerinde bir
melik vardır ) şeklinde okumuştur.
[Buhari, Şartlar 15 (Kitabu’ş-şurut 54/15 )]
[Buhari, Şartlar 15 (Kitabu’ş-şurut 54/15 )]
RİVAYETİN TENKİDİ:
Yukarıdaki hadis tenkitlerini
tekrarlamak istemiyorum, bu hadis rivayetleriyle de Kur’an’da geçen (18/79)
“Verâehum” (=Arkalarında) kelimesinin “Emenehum” (=Önlerinde) şeklinde olduğu
ifade edilerek yine Kur’an’da tahrifat olduğu iddia edilmiştir. Böylece elde ki
mevcut Kuran’ın orijinal olmadığı iddia edilmek suretiyle insanların
zihinlerinde şüphe meydana getirilmek istendiği açıktır. Böyle bir iddia Kur’an’ın
Allah tarafından korunmamış olduğunu ve dolayısıyla da Kur’an’ı inkâr etmek
anlamına gelmektedir.
RİVAYETLER:
1-Ubey İbnu Ka’b
(r.a.)’ın anlattığına göre, Resûlullah (s.a.v.) kendisine: “Allah, sana Kur’an
okumamı emretti” demiş ve Lem yekunullezine kefere’yu ve bu sureden olmak üzere
şunu okumuştu: “Allah indindeki din muvahhid İslam dinidir, ne Hıristiyanlık,
ne Yahudilik nede Mecusilik değildir. Kim bir hayır yaparsa asla zayi
olmayacaktır”. Ubey İbnu Ka’b: “ Bana şunu da okudu” dedi: “Âdemoğlunun bir
vadi dolu malı olsa ikincisini de arar. İkinciyi de elde etse üçüncüsünü de
arar. Âdemoğlunun iç boşluğunu ancak toprak doldurur. Allah tevbe edenleri
affeder.”
[Tırmizi, Menakıp, 65 (3898); Hanbel, Müsned, 20257 ]
2-Ebû'I
- Esved şöyle demiş: Ebû Mûsâ El - Eş'arî Basra'hların hafızlarına haber
gönderdi. Bunun üzerine Kur’an - ı Kerim'i iyi okuyan üç yüz hafız (gelerek)
onun yanına girdiler. Ebû Mûsâ (onlara): Sizler Basralıların en iyileri ve
hafızlarısınız. Kur’an’ı tilâvet edin. Sakın (Kuran okumadan) üzerinizden uzun
zaman geçmesin. Sonra sizden öncekilerin kalpleri gibi sizin de kalpleriniz
katılaşır. Biz (vaktiyle) bir sure okurduk. Onu gerek uzunluk; gerekse şiddet
hususunda Berâe suresine benzetirdik. Sonra o sure bana unutturuldu. Yalnız
ben, ondan şunları ezberimde tutabildim:
(Âdemoğlunun
iki vadi dolu malı olsa, mutlaka bir üçüncüsünü daha isterdi. Âdemoğlunun
karnını ancak toprak doldurur.)
Bir
sûre daha okurduk, onu müsebbihât denilen sûrelerden birine benzetirdik. Bana o
da unutturuldu. Ancak o sûreden şu âyet ezberimdedir:
(Ey
îmân edenler! Yapmadığınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Sonra bunlar
boyunlarınıza bir şahadet olarak yazılır da, kıyamet gününde onlardan mes'ül
olursunuz.)
[Müslim, Zekat 119- (1050) ]
3-Bana Züheyr b. Harb ile Hârûn b.
Abdillâh rivayet ettiler. (Dediler ki): Bize Haccâc b. Muhammed, İbni
Cüreyc'den rivayet etti; demiş ki: Atâ'yi şöyle derken işittim: Ben, İbni
Abbâs'ı şunları söylerken dinledim: Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem)
«Adem oğlunun bir vâdî dolusu malı
olsa, bir misli daha olmasını İsterdi. Adem oğlunun nefsin» ancak toprak
doldurur. Ama Allah, tevbe edenin tevbesini kabuI eder.» buyururken işittim.
İbni Abbâs: «Bunun Kur'ari'dan olup
olmadığım bilmiyorum.» demiş.
Züheyr'in rivayetinde râvî: «Bu
Kur'ân'dan mıdır, değil midir, bilmiyorum...» şeklinde rivayet etmiş; îbni
Abbâs'ı zikretmemiştir…
[Müslim, Zekat ( 118- (1049) );
Buhârî, Rikâk 10(24,25,26,27) ]
RİVAYETLERİN
TENKİDİ:
Değişik
kaynaklarda geçen ve birbirine benzeyen bu rivayetler kendi içinde bile birçok
yönden tutarsızdır. Görüldüğü
gibi söz konusu iddiaya göre peygamberimizin okuduğu Beyyine suresinden günümüz
de ki Mushaflarda “Âdemoğlunun bir vadi dolu malı olsa
ikincisini de arar. İkinciyi de elde etse üçüncüsünü de arar. Âdemoğlunun iç
boşluğunu ancak toprak doldurur. Allah tevbe edenleri affeder.” Ayetleri yok
olmuştur. Demek oluyor ki bu ayetler Kur’an’dan çıkarılmış yani Kur’an tahrif
edilmiş. Bir sonra ki rivayette ise ayet olduğu iddia edilen bu cümlelerin
Berae yani Tevbe suresine benzeyen bir sureden olduğu ama unutturulduğu geçmektedir.
O halde bu ayetler Beyyine suresine mi aittir yoksa ismi bile unutturulan bir
sureye mi? Hemen devamında musebbihat surelerine benzeyen bir süreninde
unutturulduğu ondan da aklında birkaç ayet kaldığı rivayet edilmektedir. İnsanın
aklına acaba unutturulan kaç sure daha var, bunlardan akıllarda kalan ayetler hangileri,
unutturulduğu halde akıllarda kalan bu ayetlerden sorumlu muyuz? Bunlar
Kur’an’a yazdırıldı mı yazdırılmadı mı?
Bu türden hadis rivayetlerini kurtarmak
için başvurulan yol ise bu ayetlerin nesh edildiği rivayette olduğu gibi
unutturulduğu iddiasıdır. Unutturulan bir şeyin hafızalardan silinmesi gerekir,
hem unutturulup hemde bağlamından koparılan bir takım ayetlerin hatırlanmasının
anlamı ne? Ebu Musa El-Eşari rivayette “ Sonra
o sure bana unutturuldu.” Diyor acaba
diğer sahabelere de aynı surenin aynı yerleri mi unutturuldu yoksa onlar farklı
ayetleride hatırlıyorlar mı? Daha buna benzer Kur’an üzerinde şüphe uyandıracak
birçok soru sorulabilir. İşte amaç ta bu zaten Kur’an üzerinde şüphe oluşturmak,
Kur’an’ın güvenilirliğini sarsmak. Bu türden rivayetler güvenilir kabul edilen
hadis kitaplarına nasıl girmiştir, anlam vermek gerçekten zor ama asıl
anlaşılmaz olan ise bu rivayetlerin kabul görmesi ve dokunulmaz alan ilan
edilmesidir.
RİVAYET:
Hz. Ayşe’nin azatlısı Ebu
Yunus şöyle demiştir:
“Ayşe (r. a) kendisi için
bir Mushaf yazmamı emretti ve “ Namazları, orta namazı da koruyun” (2:238)
ayetine gelince bana haber ver dedi. Ben de o ayete varınca kendisine haber
verdim. Bana o ayeti “Namazları, orta namazı ve ikindi namazını koruyun…”
şeklinde yazdırdı. Sonra da: “ Ben bunu Resûlullah s.a.v. den bu şekilde duydum
” dedi.
[Müslim, Mesacid 207. (629); Ebu Davud, Salat 5, (410); Tirmizi, Tefsir, Bakara 2, (2986); Nesai, Salat 6, (1, 236); Muvatta, Salat 25, (1, 138-139)]
RİVAYETİN TENKİDİ:
Bu ve bunun gibi aşağıda
birçok örneğini vereceğimiz uydurma rivayetlerle, Rabbimizin “ için de hiçbir
şüphe yoktur “ dediği kitabı Kuran-ı Kerim üzerinde şaibe oluşturularak,
Kuran’da tahrifat yapıldığı iddia edilmektedir. Zira bahsi geçen ayette
elimizde ki Mushaflarda ikindi ifadesi mevcut değildir.
Hz. Aişe’nin rivayetine
göre Hz. Peygamber bu ayetleri okurken ikindi kelimesiyle birlikte okuduğuna
göre, Hz. Peygamber neden ayetleri yazdırırken ikindi kelimesini de yazdırmadı.
“ Eğer (Peygamber) bize
isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık.
Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik. Hiçbiriniz
buna mâni de olamazdınız.” Hakka Suresi 44/47
Ayetten de anlaşılacağı
gibi Hz. Peygamber Allah’tan aldığı vahiyde kendince en küçük bir değişiklik
yapmaya kalksaydı yani ekleme ya da çıkarmada bulunsaydı Allah’ın bu tehdidiyle
karşı karşıya kalacaktı. Bu ayetten anlaşılan Hz. Peygamber tarafından Kur’an’a
en küçük bir müdahale olmadığıdır. Kur’an’da buna benzer başka ayetlerinde
olduğu unutulmamalıdır. Yani Cebrail peygambere vahiy olarak ne getirdi ise
peygamber kâtiplerine onu yazdırmak zorundadır; ne bir eksik ne bir fazla.
Öyleyse Hz. Aişe’nin Hz.
Peygamberin Bakara suresinin 238. Ayetini farklı okuduğunu nasıl anlamalıyız.
Bu durum hadise konu olduğuna göre anlaşılan bu kelime o günkü Mushaf’ta da
geçmemektedir ki Hz. Aişe azatlısı Ebu Yunus’a bu sözleri söylemektedir.
Peygamber Kur’an’a ekleme ve çıkarma yapamayacağına göre buradan anladığımız
aslında peygamber Bakara suresi 238. Ayeti okuduğu gibi yazdırdı ama sonradan
bu kelime insanlar tarafından çıkarıldı ya da Allah tarafından unutturuldu.
Unutturuldu ise Hz. Aişe
nasıl hatırlıyor, ya da unutturulan bir şeyi tekrar Kur’an’a yazdırması ne
kadar doğru bu Kur’an’ı tahrif etmek değil midir? Diğer dinlerin kitapları tahrif edilmiş
diyerek onları eleştirip sonra da rivayetleri koruma güdüsü ile atalarının
dinini koruma adına taklidi savunup, akıllarını kiraya verenlerin tutarsızlığı
ortadadır. Bunların Hz. Muhammed’in yolundan gittikleri söylenebilir mi?
Her ikisi de Kur’an’a
olan itimadı sarsmak, zihinleri bulandırmak ve içinde hiçbir şüphe olmayan
Kur’an’a şüphe düşürmek için yeterlidir. Bu ve bunun benzeri aşağıda ki pek çok
rivayet Kur’an’ın korunmadığı ile ilgili zihinlerde soru işaretleri oluşturarak
birçok kesime malzeme verip İslam’a zarar vermektedir.
“ Şüphesiz o Zikr’i
(Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.” Hicr suresi 9
buyuruyor, Yüce Allah. Bu ayet Kur’an’da dururken hala bu rivayetlerden
beslenenler hem Kur’an’ı hem de akıl nimetini inkâr etmektedirler.
RİVAYET:
Bi’ri
Maûne’de öldürülenlerle ilgili indiği iddia edilen “Halkımıza bildirin ki biz
Rabbimize kavuştuk, O bizden razı oldu, biz de ondan” anlamındaki âyet uzun
süre okunduktan sonra neshedildi.
(Buhari,
cihad, 9, meğazi, 28; Müslim, mesacid, 54, hadis no, 297)
RİVAYETİN TENKİDİ :
Bu da
yukarıda ki pek çok rivayet gibi hem nesh edilen unutturulan ama ne hikmetse
yine de hatırlanan ayetlerden. Rabbimiz şehit olan bu sahabelerle ilgili ayeti
neden nesh etti acaba? Bu nesh edilen ayetler Yasin suresinde 20-27 ayetler
arasında anlatılan ve şehrin öbür ucundan koşarak gelen kişiyi hatırlatıyor,
oradan esinlenilmiş olabilir mi acaba?
“Denildi ki:
Gir cennete. Ne olurdu dedi, kavmim de bilseydi.”
Yasin
26
RİVAYET:
Ömer b. Hattâb (r.a.)’den
rivâyete göre, şöyle demiştir: Hişâm b. Hakîm b. Hizam’a uğradım. Resûlullah
(s.a.v.)’in hayatta olduğu bir dönemde idi. Namazında Furkan sûresini okumakta
idi. Okuduğunu dinledim, bir de ne göreyim. Resûlullah (s.a.v.)’in bana okutup
öğretmediği değişik şekilde okuyordu, az kalsın namazda üzerine atılacaktım ama
selam verinceye kadar bekledim. Selam verince elbisesinden tuttum ve bu
okuduğun sûreyi bu şekilde sana kim öğretti dedim. Resûlullah (s.a.v.), okutup
öğretti dedi. Ben de yanılıyorsun dedim. Vallahi Resûlullah (s.a.v.) bu sûreyi
bizzat kendisi bana okuttu fakat senin okuduğun gibi değildi. Sonra onu çekip
Resûlullah (s.a.v.)’in yanına götürdüm ve şöyle dedim: Ey Allah’ın Resûlü! Bu
kimsenin Furkan sûresini bana öğretmediğiniz şekillerde okuduğunu işittim.
Furkan suresini bana okutup öğreten de sizsiniz. Bunun üzerine Resûlullah
(s.a.v.): “Ey Ömer! Onun yakasını bırak!” dedi. Hişâm’a da: “Oku bakalım!”
dedi. Hişâm benim duyduğum şekilde okuyuşunu orada tekrar etti. Peygamber:
(s.a.v.) “İşte böylece indirilmiştir!” buyurdu. Sonra Peygamber (s.a.v.) bana:
“Oku Ey Ömer!” dedi. Resûlullah (s.a.v.)’in bana öğrettiği şekilde ben de
okudum. Yine Resûlullah (s.a.v.): “İşte bu sûre böylece indi.” buyurdular.
Sonra Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Kuran; yedi okuyuş şekliyle
indirilmiştir. Siz bunlardan kolayınıza geleni okuyunuz.”
[Buhârî,
Husumat: 27; Müslim, Salat-ül Müsafirin, 17;Tırmizi okuyuş farklılıkları 11-
2943 ]
RİVAYETİN
TENKİDİ:
Söz konusu rivayetin
farklı bir versiyonunun son kısmı
“Kuran; yedi harf üzere indirilmiştir. Siz bunlardan kolayınıza geleni
okuyunuz.” Şeklindedir. Bu yedi okuyuş ve yedi harf üzerine o kadar çok yorum
yapılmış ki. Kur’an’ın indiği dönemde ki 7 arap kabilesinin lehçesidir, her
ayetin 7 ayrı anlamı vardır, 7 iklime benzetilerek tüm insanlığa geldiği kast
edilmiştir; gibi birçok yorum yapılmış. Ancak rivayet okunduğunda bu yorumların
hiç biriyle örtüşmüyor. Mesele Furkan Suresi’nin 2 farklı şekilde okunması ve
buna Hz. Ömer’in çok sinirlenmesi. Bir metinin Hz. Ömer’in tabiri ile
Resûlullah (s.a.v.)’in bana okutup öğretmediği değişik şekilde okuyordu
ifadesinde olduğu gibi 2 farklı şekilde okuması nasıl olur. Burada ki kasıt
lafzın farklı okunmasıdır. Lafzın farklı okunması demek ortada iki ayrı metin
var demektir. O halde Peygamberin deyişi
ile “ “Kuran; yedi okuyuş şekliyle indirilmiştir. Siz bunlardan kolayınıza
geleni okuyunuz.” ifadesinden Kur’an’ın yedi ayrı metni olduğunu anlamamız
gerekmektedir. Peki bu diğer metinler nerededir, bilen var mıdır acaba.
RİVAYET:
Hz. Aişe’nin şöyle
dediği rivâyet edilmiştir: “Hz. Peygamber mescidde bir adamın
Kur’ân okuduğunu duyunca şöyle dedi: ‘Allah Ona rahmet etsin. O,
bana düşürdüğüm (veya unutturulmuş olduğum) şu şu âyetleri
hatırlattı.”
(Buhâri, Sahih, Fedâilü’l-Kur’ân, 26;
Müslim, Sâhih,
Fedâilü’l-Kur’ân, 2)
RİVAYETİN
TENKİTİ:
Hz. Peygamberin unuttuğu
bir ayeti, başka biri okuyarak ona hatırlatıyor. İnsanın ya hatırlatmasaydı ne
olacaktı o ayetlerden mahrum mu kalacaktık diyesi geliyor. Allah’ın dini asla
tesadüflere bağlı olamaz…
Hülasa …
Rivayetler daha o kadar
çok ki, yeterince bu konuya değindiğimizi düşünüyoruz. Genellikle Kütüb-i Sitte
ve özellikle Buhari ve Müslim’deki rivayetlere değinmeye çalıştık. Diğer
kaynaklarda bu konuyla ve başka konularla ilgili o kadar çok insanı dinden
soğutacak derecede Kur’an’a, akla, bilime, ahlaka aykırı hatta kendi içlerinde
bile tutarsız rivayetler var ki onlara da değinmeye kalksak yazımızın sonu
gelmez.
Bu uydurma dinciler her
yerde aynı, şia kaynaklarında da gerek Hz. Ali ve Ehli Beyt gerekse diğer
konularla ilgili o kadar çok uydurma rivayet var ki Şii’lerin bir numaralı
hadis kitabı yani Sahihi Buhari’leri denebilecek El Kafi’den birkaç örnekle bu
konuyu bitiriyoruz.
RİVAYETLER:
İmam Cafer: “Cebrail’in Muhammed’e (as) getirdiği Kuran 17000 ayetti.” dedi [1]
El Kafi’de 5’inci imamları Muhammet Bakır’a dayandırılan bir hadise göre (7:172) ayetinin hepimizin bildiğinden çok daha farklı bir şekilde indirilmiş, ancak Emevilerin onu değiştirmiş olduğu ileri sürülmektedir: “Allah Ademoğullarından, zürriyetlerini bellerinden çıkardı ve onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz Muhammed de elçim ve Ali de Müminlerin Emiri değil mi? dedi.” [3]
İmam Cafer: “Cebrail’in Muhammed’e (as) getirdiği Kuran 17000 ayetti.” dedi [1]
El Kafi’de 5’inci imamları Muhammet Bakır’a dayandırılan bir hadise göre (7:172) ayetinin hepimizin bildiğinden çok daha farklı bir şekilde indirilmiş, ancak Emevilerin onu değiştirmiş olduğu ileri sürülmektedir: “Allah Ademoğullarından, zürriyetlerini bellerinden çıkardı ve onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz Muhammed de elçim ve Ali de Müminlerin Emiri değil mi? dedi.” [3]
Ebu Cafer (5. imam Muhammet)
şöyle buyurdu: “İnsanlardan kim Kuran-ı Kerim in ilk indirildiği gibi tam
olduğunu söylerse yalan söylemiştir. Allah onu indirdiği gibi toplayıp korumadı
tabi Ali bin Ebi Talib, İmamlar ve ondan sonra gelenler müstesna”[4]
Yine el-Kafi’de Ebu
Abdullah’tan (6. imam Cafer) gelen hadiste: (33:71) “…Kim Allah’a ve elçisine
itaat ederse, büyük bir kurtuluşa erer.” ayetini tamamen değiştirmişlerdir.
“Ali’nin ve Ondan sonraki
imamların velayetinde kim Allah’a ve elçisine itaat ederse büyük bir kurtuluşa
erer.” İmam Cafer: “Bu ayet aynen bu şekilde indirildi.” dedi. [5]
"Cibril Muhammed’e
(as) (2:90) ayetini söyle indirdi: “Ali’ye Allahın indirdiklerini kıskanarak
inkâr etmekle kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür.[6]
Eğer kulumuz Ali’ye indirdiğimizden şüphe ediyorsanız, onun benzeri bir sure meydana getirin.[7] [8]
Eğer kulumuz Ali’ye indirdiğimizden şüphe ediyorsanız, onun benzeri bir sure meydana getirin.[7] [8]
Cibril Muhammed (s.a.v) e bu ayeti su şekilde
indirdi: “Ey kendilerine kitap verilenler, …Ali’ye indirdiğimiz apaçık nura
iman edin!” [9] [10]
Ebu Basir, Ebu Abdullah
(Cafer Sadık)’dan şöyle rivâyet etmiştir: “İsteyen biri, inecek azabı istedi.
Ali’nin velayetini inkâr edenler içindir, onu hiç bir savacak da yoktur!” ve
sonra dedi ki: “Allah’a yemin ederim ki Cibril bu ayeti Muhammed’e bu şekilde
indirdi” [11] [12]
[1] Kuleyni, El-Kafi, c.4 s.446
[3] El-Kâfi, c.1, s. 412
[4] Kuleyni, El-Kâfi,
228/1
[5] Kuleyni, El-kâfi,
414/1; El Kummi, 206/4
[6] Kuleyni, El-kâfi,
417/1
[7] Kuleyni, El-Kâfi,
417/1
[8] Tahrif ettikleri ayet
(2:23) ayetidir.
[9] Kuleyni, El-Kâfi,
417/1
[10] Tahrif ettikleri
(4:47) ayetidir.
[11] Kuleyni, El-Kâfi,
c.1 hadis no:1127
[12] Değiştirmeye
çabalayıp ancak hüsranlarını arttıran ayet (70:1-2) ayetleridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder