5 Temmuz 2017 Çarşamba

Müddessir Sûresi'nin Tefsiri (32-37 Ayetler)

Müddessir Sûresi'nin Tefsiri 

(32-37 Ayetler)

Mehmet OKUYAN
32-37. Hayır, hayır, (onlar yine de öğüt almazlar). Aya, dönüp gitmekte olan geceye ve ağarmakta olan sabaha yemin olsun ki, o (cehennem) büyük musibetlerin birisidir ve insanlık için, yani sizden ileri gitmek ya da geri kalmak isteyenler için uyarıcıdır.”
Yüce Allah inkârcı, yalancı ve alaycı insan tipi ile onun mahşerde yaşayacağı âkıbet hakkında bilgi verdikten sonra, bu âyet grubunda da çeşitli varlıklara yemin ederek, hakkında uyarılarda bulunduğu cehennemin insanlık için çok önemli bir uyarıcı olduğunu ifade etmektedir.

a) Üç Varlığa Yemin

Sûrenin bu bölümünde, birbiriyle çok güçlü anlam ilişkisi bulunan üç varlığa yemin edilerek, vahyin aydınlık dünyasına dolaylı göndermeler yapılmaktadır.
ı. Kellâ ve Yemin İfadeleriyle Dikkat Çekiliyor
كَلَّا وَالْقَمَرِۙ “Evet, evet! Ay’a yemin olsun!” Âyetteki كَلَّاkellâ edatı, “hayır; kesinlikle; şüphesiz”, الْقَمَرِۙ el-kamer kelimesi ise “ay, hilal” demektir.
a) Kellâ Edatının Anlamları:
Bu edat hakkında Fecr 89/17’de detaylı bilgi vermiştik. Kur’ân’daki kullanımlarına bakıldığında كَلَّا kellâ edatının, “hayır, hayır, asla; evet, kesinlikle; şüphesiz, hakikaten, gerçek şu ki” gibi değişik anlamlar verdiği görülmektedir. Bu âyetteki kullanıma çeşitli açılardan yaklaşabiliriz:
Edatın bu âyetteki anlamı, inkârcı ve alaycı muhataba yönelik olarak söylenecek söze dikkatini çekmek için “evet, evet; gerçek şu ki; kesinlikle” şeklinde olabilir ki, bizim de tercihimiz bu yöndedir. Yüce Allah, vahye karşı takınılan olumsuz tavır nedeniyle muhatapları uyarmak için sarsıcı bir ifade olsun diye bu edatı kullanmış olabilir. Bu anlama göre söylenmek istenen şudur: “Ey inkârcı muhatap! Şimdi söylenecek söze bütün dikkatini yönelterek kulak ver, çünkü bundan sonraki ifadeler çok önemli gerçekleri ortaya koymaktadır.”
Kellâ edatının “hayır, hayır” şeklindeki asıl anlamı kastediliyor da olabilir. Buna göre verilmek istenen mesaj şudur: “Ey nankör insan! Mesele senin zannettiğin gibi değil; yanılıyorsun; vazgeç bu tutumundan.” Buradaki muhtemel gayelerden birisi, inkârcıların cehennem muhafızlarını az görerek onlara galip gelecekleri şeklindeki asılsız ve anlamsız zanlarını reddetmektir.
Bu edatın anlamını dilimize aktarmada tercih edebileceğimiz ifadelerden biri de “Fakat ne gezer!” sözüdür. Bir önceki anlamın devamı olarak, Yüce Allah’ın verdiği bütün bilgilere ve yaptığı uyarılara rağmen, inkârcı kişi kılını dahi kıpırdatmamakta, inkâra, yalana ve alaycılığa devam etmektedir.
b) Kur’ân’daki Yeminlerin Gayesi:
Kur’ân’da bir ifade üslubu olarak gördüğümüz yeminlerin getiriliş gayesi, yemin geleneğini takip etmek, sözü güçlendirmek, varlıkların önemine vurgu yapmak, söylenecek söze karşı muhatabın dikkatini çekmek ve söz konusu varlıkların şahitliğine vurgu yapmak olabilir. Bu itibarla, yemin ifadelerine “ilgili varlığa yemin ediyorum”, “o varlıklar şahit olsun”, “onları ve yaratılış gayelerini düşün” gibi anlamlar verilebilir. Hatta bazı âlimlerimiz bu tür yeminlerde anlamın söz konusu varlıkları yaratan güce, yani Yüce Allah’a yemin olduğunu beyan etmektedirler.[1] Maksat, kâinatta hiçbir varlığın anlamsız ve amaçsız yaratılmadığını fark etmek ve onların yaratılış gayeleri ile kendi yaratılışımız arasındaki ilişkiyi kurabilmektir.
Yemin konusu gündeme geldiğinde akla ilk gelen yemin, Yüce Allah’a yönelik olandır. “Allah’a yemin olsun” ifadesi, “Allah şahit olsun”, “O’nu bu konuda şahit tutuyorum; O’nun şahitliğini istiyorum; O’nun şahitliğini biliyor ve O’na inanıyorum” demektir. Maksat, hayatı Yüce Allah’a iman ve O’na güven bilinciyle yaşama kararlılığıdır. Müslüman, “Allah vardır ve bana da hayata da şahittir” bilinciyle yaşayan insandır. İşte yeminler bu bilinci ifadede önemli bir yer tutar.
ıı. Aya, Geceye ve Gündüze Yemin Ediliyor
Yüce Allah bu sûrede üç şeye yemin etmekte, muhatapların dikkatini bu varlıklara çekmektedir.
a) “Ay”a Dikkat Çekiliyor
وَالْقَمَرِۙ “Ay’a yemin olsun!” Yüce Allah’ın bu âyet grubundaki ilk yemin konusu “ay”dır. Ayın “hilâl”den “dolunay”a doğru sahip olduğu evreler, aydınlanmanın kozmik âlemdeki örneklerinden biridir. Ay, nasıl ki gece karanlığını peyderpey aydınlatmak için ışık yansıtmaya programlanmış ise, ilâhî vahyin gönderiliş amacı da cehalet karanlıklarını peyderpey kaldırıp, yerine Kur’ân aydınlığını getirmektir. Evreleri olan bir gezegenin burada zikredilmesi, risaletin ilk dönemlerini, yani hilâl evresini hatırlatmaktadır. Artık yavaş yavaş bu aydınlanma dolunaya dönüşecek ve bütün dünya insanlığını etkisi altına alacaktır. Âyette böyle bir mesaj inceliğinin bulunması, Kur’ân’ın eşsiz ve erişilemez anlam dünyasının bir sonucudur.
b) “Dönüp Giden Gece” Hatırlatılıyor
وَالَّيْلِ اِذْ اَدْبَرَۙ “Dönüp gitmekte olan geceye yemin olsun.” Âyetteki الَّيْلِ el-leyl kelimesi “gece”, اَدْبَرَ edbera fiili ise “arkasını dönüp gitmek, geçip gitmek” demektir.
Yüce Allah, önceki âyette Ay’a yemin ettikten sonra, şimdi de onunla uyumlu olacak şekilde “gece”ye dikkat çekmektedir. Ay’ın gece ile ilgisi aşikârdır. Ay’ın ışık yansıtıcı özelliği nedeniyle, gece zifiri karanlıktan kısmen kurtulmakta, böylece karanlığın devamlı olmadığı, içinden çıkma anlamında bir aydınlığın sürekli bulunduğu duygusu insana verilmektedir.
Âyetteki اَدْبَرَ edbera fiiline bazı âlimlerimiz “gündüz ve sabahtan sonra dönüp gelmek” anlamını vermişlerdir.[2] Bir sonraki âyette “ağaran sabah” ifadesi yer aldığı için, bu tercihin çok sağlıklı olmadığını düşünmekteyiz. Gecenin dönüp gelmesi için öncelikle araya bir sabahın girmesi gerekir. Bu nedenle, söz konusu fiilin bu âyette “geçip gitmek, bitmek” anlamının daha doğru olduğu kanaatindeyiz. Gece’nin Ay ile ilişkisi karanlığının delinmesi, yani giderilmesi şeklindedir. Bir sonraki âyette de “ağaran sabah” ifadesi geldiği için, aradaki yeminin “geçip gitmekte olan gece” şeklinde anlaşılmasının daha isabetli olacağı anlaşılmaktadır.
اِذْ اَدْبَرَۙ iz edbera ifadesi Mekke ve Kûfe’lilerce اِذاَ دَبَرَۙ izâ debera şeklinde de okunmuştur ki, âlimlerimiz bu okuyuşla anlamın değişmediğini ve maksadın “gecenin bitmesi” olduğunu belirtmişlerdir.[3]
“Ay”ın temsil ettiği vahyin aydınlatıcı yönü, cehalet, şirk ve inkâr karanlıklarını sembolize eden “gece”nin bitmesini de beraberinde getirmektedir.
c) “Ağaran Sabah” Müjdeleniyor
وَالصُّبْحِ اِذَآ اَسْفَرَۙ “Ağarmakta olan sabaha yemin olsun!” Âyetteki الصُّبْحِ es-subh kelimesi “sabah”, اَسْفَرَ esfera fiili ise “ağarmak, parlamak, aydınlanmak” demektir.
Yüce Allah, bu sûrede inkârcıları uyarmak için dile getirdiği çeşitli gerçekleri detaylandırarak açıklamıştı. Ardından üç varlığa yemin ederek yeniden onlara yönelik bir hatırlatmada daha bulunmaktadır. “Ay” ve “dönüp giden gece”den sonra, bu ikisiyle yakın anlam ilişkisine sahip üçüncü bir değere, “ağaran sabah”a sıra getirilmektedir.
Bu üç varlık, inkârcıların gözlerinin önünde ve sürekli olarak bu işlevlerini devam ettirmektedir. Esasında burada dile getirilen dönüşüm, bu dünya hayatının da bir dönüşümü olacağını, mahşerin, hesabın, ödül ya da azabın mutlaka gerçekleşeceğini insanlara hatırlatmaktadır. Cehennemi ve onun şiddetini inkâr edenlere bunun mutlaka gerçekleşeceği bilgisi, bu tür dönüşüm örnekleriyle verilmektedir.
Yüce Allah, Kur’ân’da çeşitli sûrelerde zaman kavramına yemin etmekte ve zamanın önemine dikkat çekmektedir. Kur’ân’da “kararmaya başlayan geceye ve ağarmaya başlayan gündüze”,[4] “şafağa ve geceye”,[5] “fecre, on geceye, çift varlıklara ve Tek olana, ayrıca geçip gideceği zaman geceye”,[6] “güneşin ışığını ortaya çıkartan gündüze ve ışığı kaplayan geceye”,[7] “ışığı kaplayan geceye ve göründüğü zaman gündüze”,[8] “gündüzün aydınlığına ve bastırdığı zaman geceye”[9] ve nihayet “akıp gitmekte olan asra, yani zamana, yani ömre”[10] yemin edilmektedir. Bütün bu yeminlerde bir umut ortaya konulmakta ve çaresizliklerin Müslümanın hayatında yeri bulunmadığı öğütlenmektedir. Vahyin aydınlığıyla buluşmanın, isteyen için her zaman mümkün olduğu duygusu verilmektedir. Yeminlerdeki hedef daha sorumlu ve daha bilinçli birer Müslüman olunmasını sağlamaktır.
Yaşanan dönüşüm nasıl ki ağaran sabah ile devam etmektedir; aynı şekilde karanlıklarla geçen bir hayatın içinde “Ay” gibi aydınlık vesileleri aranmalıdır. Aslında her karanlığın, bağrında bir aydınlık barındırdığı bilinmelidir. İşte hayatın karanlıklarının içerisindeki aydınlıklar vahyin sunduklarıdır, yani Kur’ân’dır. Karanlıkların kalıcı olmadığı ve bunların bir kader oluşturmadığı duygusuyla vahye sarılmanın öğütlendiği Kur’ân’da, muhataplar sürekli olarak aydınlıkla müjdelenmekte, çeşitli sıkıntıların yaşandığı bu hayatın sonunda aydınlığın geleceği beyan edilmektedir. Bu hayatı şeklen zor ve karanlık gibi yaşayanlar, mahşer aydınlığıyla karşılanacaklarını bilmelidirler. Meleklerin selamı, ödüllerin en güzelleri ve ilâhî mağfiretin parlattığı yüzlerin sahipleri olmak onları beklemektedir. Dünyada vahyin ağarttığı hayatların sahipleri, ‘Abese 80/38’de de müjdelendiği gibi sevinçten parıldayan yüzlerin sahipleri olacaklardır.
Ramazan günlerinde oruç nedeniyle çekilen geçici sıkıntılar nasıl ki iftar ile son buluyorsa, nasıl ki fedakârlığa dayalı bir oruç dönemi bayram ile nihayete eriyorsa, İslâmoğlu’nun dediği gibi, aynı şekilde ramazanlaşan bir hayat için ölüm ve mahşer de inşâallah bayram olacaktır. Rabbimiz, bizi ve bütün müminleri dünya hayatını ramazanlaştırıp âhiretini bayram edenlerden kılsın!

b) Cehennem – Uyarı İlişkisi

Yüce Allah, yemin ifadelerinden sonra, bunların gerekçesi olan konuyu gündeme getirmekte ve bütünüyle insanlara, özellikle inkârcılara yönelik olarak azabın şiddetine dikkatleri çekmektedir.
ı. Sekar Cehennemi En Büyük Belâlardan Biridir
اِنَّهَا لَاِحْدَى الْكُبَرِۙ “O (cehennem), en büyük (musibet)lerin birisidir.” Âyetteki اِحْدَى ıhdâ kelimesi “biri, ilki”, el-kübrâ kelimesinin çoğulu olan الْكُبَرِ el-küber sözcüğü ise “en büyükler” demektir.
Burada sözü edilen mesele, Sekar cehenneminin en büyük sıkıntılardan birisi oluşuyla ilgilidir.اِنَّهَا innehâ ifadesindeki dişil zamiri, 26. âyetteki sekar kelimesine gitmektedir. Bazı âlimlerimize göre, âyette verilmek istenen mesaj, Sekar denen cehennemin, ateşteki derecelerin en büyüğü olduğu ile ilgilidir.[11] Anlaşılan o ki, cehennemde bundan başka yerler, yani şiddeti farklı mekânlar da vardır. Zaten 26. âyetin yorumunda da belirttiğimiz üzere, cehennemin cehennem ve cahîm “harlı ateş”, nâr “ateş”, sa‘îr “tutuşmuş, harlı alev”, lezâ “şiddetli, kavurucu ateş” ve hutame “kırıp geçiren, yüreklere işleyen ateş” gibi 7 tane ismi ve muhtemelen şiddetine göre de 7 farklı mekânı vardır. İşte bu âyette, Sekar cehenneminin en şiddetli azap yerlerinden biri olduğu mesajı verilmektedir.
Vahye karşı en büyük düşmanlıkları yapan, çeşitli planlar ortaya koyup müminleri sıkıntıya düşürmeye çalışan, ilâhî bilgilendirmelere ve risalete karşı derin öfke duyan kişiler, Nebe’ 78/26’da ifade edildiği gibi mahşerde buna uygun bir azap ile karşılanacaklarını bilmelidirler. İnsanlar vahye karşı nasıl bir tutum ortaya koymuş, ne tür bir tavır içerisine girmişler, hangi boyutta bir entrikanın ve hezeyanın peşinden koşmuşlarsa, mahşerde buna uygun bir âkıbetle karşılanacaklarını unutmamalıdırlar.
Müslüman, tavrını ve tercihini Hakk’tan yana belirleyen insandır. İlâhî bilgilendirmeler ondan nasıl davranmasını ve ne tür bir fedakârlıkta bulunmasını istiyorsa, o uğurda çalışmayı canına minnet sayar, saymalıdır. Aksi takdirde etrafa savrulmaktan ve bâtıl yola sapmaktan kurtulmayı başaramaz.
ıı. Uyarı Bütün İnsanlığa Yöneliktir
نَذ۪يرًا لِلْبَشَرِۙ “(Azap bilgisi) bütün insanlık için uyarıcıdır.” Âyetteki نَذ۪يرًا nezîr kelimesi “uyarıcı”, الْبَشَرِ el-beşer sözcüğü ise “insanlık” demektir.
Bu ifade, önceki âyeti açıklamakta, en büyük belâlardan biri olan Sekar cehenneminin, aynı zamanda bütün insanlık için bir uyarıcı olduğunu beyan etmektedir. Gramer açısından bu cümle öncekinin açıklaması konumundadır. Her iki durumda da bu âyet, Sekar cehennemi ile ilgili bildirimlerin Kur’ân’da yer almasının gerekçesini ortaya koymaktadır ki bu gerekçe “uyarıcılık”tır.
ııı. Önde Olmak veya Geride Kalmak İsteğe Bağlıdır
لِمَنْ شَآءَ مِنْكُمْ اَنْ يَتَقَدَّمَ اَوْ يَتَاَخَّرَۜ “(Yani) sizden ileri gitmek ya da geri kalmak isteyenler için (uyarıcıdır).” Âyetteki شَآءَ şâe fiili “dilemek, istemek”, يَتَقَدَّمَ yetekaddeme fiili “önde olmak, öne geçmek”, يَتَاَخَّرَ yeteehhara fiili ise “arkada kalmak, geride olmak” demektir.
Sûrenin bu âyeti de öncekileri açıklamakta ve insan iradesine verilen değeri ortaya koymaktadır. En büyük azaplardan biri olup bütünüyle insanlık için bir uyarıcı olarak tanıtılan Sekar cehenneminin bu durumu muhatapların bilgisine ve dikkatine sunulmaktadır.
a) Uyarılara karşılık, isteyen duyarlı davranıp ibadet ve itaatte öne geçer, dolayısıyla Sekar cehenneminden kurtulanlar arasına katılır. İsteyen de duyarsızlık gösterip isyana devam eder ve mahşerde azabı hak edenlerden olur. Kişi serbesttir, sonuçlarına katlanmak kaydıyla dilediği gibi hareket edebilir. Bu yoruma göre, “öne geçmek” müminler arasına girip cennetlik olmayı, “geride kalmak” ise kâfir olup azapta kalmayı tercih etmek anlamına gelmektedir.
Bu yaklaşım Kehf 18/29, Teğâbün 64/2 ve İnsân 76/3’teki temel sınıflandırmadan destek almaktadır. Âyette iradesini kullanan insanların bu genel kategoride yer almasının zorunluluğu ifade ediliyor demektir. Bu uyarıya muhatap olan herkes, bir şekilde karar verecek ve isterse haktan yana, isterse şerden yana tavrını ortaya koyacaktır.
b) Âyette sözü edilen “önde olmak veya geride kalmak” ifadesini önceki âyetten bağımsız olarak da anlayabiliriz. Bu durumda, önceki âyetteki mesaj bütün insanlığa yönelik anlaşılır ve daha çok inkârcılara gözdağı vermeyi amaçladığı kabul edilir. Bu âyette ise mesaj müminlerle ilişkilendirilmiş olur. Gerçek müminlerin bile bazen günaha bulaşabileceklerine ve bu nedenle uyarılmaları gerektiğine işaret ediliyor demektir.[12]
Müminlere veya müttakîlere hidayet olan bu ilâhî vahiy, içerdiği bütün esasları itibariyle herkese mesaj vermeye devam etmektedir. “Ey iman edenler! İmanınızı güvene dönüştürün”[13] âyetinde de, benzer başka âyetlerde de olduğu gibi, Yüce Allah hidayet üzere olanların hidayetini ve müminlerin imanını artırmak için onlara yeni bildirimlerde bulunmaktadır. Yorumunu yapmakta olduğumuz âyeti de bu türden bir hitap olarak kabul etmemizde hiçbir sakınca yoktur.
Âyetlerin birden çok anlam ihtimali bulunması Kur’ân’ın zenginliğinin bir sonucudur. Mesaj ve maksat yanlış bir tarafa yönlendirilmiyor, anlam çarpıtılmıyor ve gerektiğinde yorumun başka delilleri de bulunabiliyorsa, farklı anlamlara ulaşmakta hiçbir sorun yoktur. Aksine, bu anlamların bulunması “tedebbür” denilen ve meselenin köküne inmeyi gerektiren düşünme ve araştırma biçiminin bir gereğidir.
Sekar cehennemine gidecekler içerisinde elbette öncelikle Velîd b. Muğîra ve onun gibi vahiy ve hakikat düşmanları yer almaktadır. Ancak önceleri iman edenlerden bulunan ve daha sonra bu imanı terk edip vahyin karşısında yer alanlar da benzer bir son ile karşılaşacaklardır. Bu yüzden, mesajı herkese yönelik olarak anlayıp yorumlamak, tek tip yoruma göre çok daha isabetli ve yararlıdır. Yüce Allah, iradesini haktan yana belirleyip, hak yol üzere devamlı kalmak isteyenlerin yardımcısıdır.
Ne mutlu, bu yönde davranıp bütün ateş azabı türlerinden uzak kalanlara ve cennet ödülleriyle buluşturulanlara! Cennet nimetlerine kavuşacak kişilerden olmayı niyaz ediyoruz.
[1]   Semerkandî, age., III, 518.
[2]   Ferrâ, age., III, 204; Semerkandî, age., III, 518; Râzî, age., XXIX, 209.
[3]   Taberî, age., XXIX, 162.
[4]   Tekvîr 81/17-18.
[5]   İnşikaak 84/16-17. Bu âyette geçen eş-şefak kelimesine genellikle gün başı veya sabah öncesi zaman anlamı verilse de esasında bu kelime günbatımından sonraki alkaca karanlık demektir. (Konuyla ilgili geniş açıklamalarımız için bk. Okuyan, Kısa Sûrelerin Tefsîri III-IV, s. 165-166.)
[6]   Fecr 89/1-4.
[7]   Şems 91/3-4.
[8]   Leyl 92/1-2.
[9]   Duhâ 93/1-2.
[10]  ‘Asr 103/1.
[11]   Semerkandî, age., III, 518.
[12]   Esed, age., s. 1208’de 24. not.
[13]    Nisâ’ 4/135.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder