7 Ağustos 2017 Pazartesi

Fil Sûresi’nin Tefsiri

Mehmet OKUYAN

ÂYETLERİN TEFSÎRİ

1-2. ÂYETLER:

اَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِاَصْحَابِ الْف۪يلِۜ ﴿1﴾ اَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُمْ ف۪ي تَضْل۪يلٍۙ ﴿2﴾
1-2. Rabbin, fil ordusuna neler yaptı, görmedin mi? Kurdukları tuzağı altüst etmedi mi?”

Fil Olayı ve Boşa Giden Tuzaklar

Yüce Allah, sûrenin ilk iki âyetinde Ebrehe’nin “Fil Ordusu”nu nasıl helak ettiğini ve oyunlarını nasıl bozduğunu beyan etmektedir.

ı. Fîl Olayı Nedir?

اَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِاَصْحَابِ الْف۪يلِۜ “Rabbin, fil ordusuna neler yaptı, görmedin mi?” Âyetteki تَرَ tera fiili “görmek”, اَصْحَابِ الْف۪يلِ ashâbu’l-fîl tamlaması ise “fil ordusu” demektir.
a) Kaynaklarda verilen bilgilere göre 6. asrın son yarısında, Habeşistan’a bağlı Yemen’in valisi Ebrehe, ticaretin çoğunluğunun gerçekleştiği Mekke’ye alternatif olsun ve ticaret kervanlarıyla hacıları toparlasın diye, San‘a’da bir kilise yaptırır. Bu kiliseye karşı yapılan bir nümayişi de bahane ederek, dönemin en güçlü ve donanımlısı demek olan fillerden oluşan bir orduyu, kendisi de başında olarak Mekke üzerine yürütür ve Kâbe’yi yıkmak ister.
Ancak, uçuşan varlıklar tarafından atılan pişmiş azap taşlarıyla, Ebrehe’nin güçlü ordusu yenmiş ekin tarlasına dönüşür. Ebrehe de geri dönüş yolunda hayatını kaybeder. Bu olay nedeniyle, olayın yaşandığı Mîlâdî 570 yılına “Fîl yılı” denilir. İlâhî müdahaleyle bu saldırıdan kurtuldukları için de Mekkeli Araplara ehlüllâh, yani “Allah’ın ev halkı” unvanı verilmiştir.
b) İlk âyette geçen اَلَمْ تَرَ elem tera ifadesi, “görmedin mi?” anlamına gelse de, burada “Haberin yok mu? Duymadın mı? Gözünde canlandırabilir misin?”[1] şeklinde anlaşılmalıdır. Çünkü olay, Hz. Peygamber doğmadan önce gerçekleştiği için, onun bu olayı görmesi mümkün değildi. اَصْحَابِ الْف۪يلِ ashâbü’l-fîl tamlaması ise, “fil ordusu, fil arkadaşları” demektir. Saldırıda fil kullanıldığı için ordu “fil” ile isimlendirilmektedir.

ıı. Tuzakları Boşa Çıkartıldı

اَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُمْ ف۪ي تَضْل۪يلٍۙ “Kurdukları tuzağı altüst etmedi mi?” Âyetteki يَجْعَلْ yec‘al fiili “kılmak, yapmak”, كَيْدَ keyd kelimesi “oyun, tuzak”, تَضْل۪يلٍ tadlîl sözcüğü ise “şaşkınlığa düşürmek, alt üst etmek” demektir.
Bu âyette Yüce Allah, Ebrehe ordusunun bir tuzağından söz etmektedir. Bu tuzak, onların Mekke’deki ticaret yoğunluğunu bahane ederek Kâbe’yi yıkmak istemeleri, dolayısıyla mabede karşı bir düşmanlık beslemeleri idi. Yüce Allah, insanların kurduğu tuzakları boşa çıkaracağını açıkça belirtmekte,[2] hatta tuzak kuranların, kurdukları tuzağın içine bizzat kendilerinin düşeceğini haber vermektedir. Fil ordusunun başına, Fâtır 35/43’te sözü edilen durum gelmiş, yıkmaya geldikleri mabedin yanında, kendileri yıkılmaya mahkûm edilmişlerdir.
Ebrehe, zamanının en güçlü ordusunu kurup saldırıya geçmişti. Ancak Züleyhâ’nın “Allah, hainlerin hilesini başarıya ulaştırmaz”[3] ifadesi ile, “Kâfirlerin çağrısı (duası) boşa gitmiştir”[4] gerçeğinin farkında değildi. Bir anlamda, kendi gücüne güvenip Yüce Allah’ı hesaba katmamıştı. O’nu hesaba katmayanlara, O, kendisini hatırlatıyordu ki Ebrehe’nin başına da bu gelmişti. Hesaba katmadığı Yüce Allah, onun bütün iğrenç planlarını alt üst etmiş, kendisini de ordusunu da şaşkınlık denizine yuvarlamıştı.
Bütün bunlardan hareketle, şu genel ilkenin bilinmesi ve unutulmaması gerekir: Hakk’a karşı duranlar, yaptıklarının karşılığını er veya geç alacaklardır. Bugün de benzer saldırılar yapılmakta, Allah’ın mabedlerine karşı çeşitli saldırılar düzenlenmektedir. Bu sûreden anlaşılıyor ki, bugün bunu yapanlar da benzer akıbeti paylaşacaklardır. Bu arada Hakk’ın savunucularına da psikolojik destek verilmekte ve morallerini yüksek tutmaları kendilerinden istenmektedir. Bilinmelidir ki, Hakk’ı destekleyenlerin destekçisi hakkın sahibi olan Yüce Allah’tır. “Ey iman edenler, siz eğer Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder, ayaklarınızı sağlam tutar.”[5]

3-5. ÂYETLER:

وَاَرْسَلَ عَلَيْهِمْ طَيْرًا اَبَاب۪يلَۙ ﴿3﴾ تَرْم۪يهِمْ بِحِجَارَةٍ مِنْ سِجّ۪يلٍۖۙ ﴿4﴾ فَجَعَلَهُمْ كَعَصْفٍ مَاْكُولٍ ﴿5﴾
3-4. Kendilerine sert taşlar savuran sürü sürü uçuşan varlıklar gönderdi. 5. Böylece Allah, onları yenmiş ekin tarlasına çevirdi.”
Sûrenin bu son âyetlerinde Yüce Allah Fil ordusunu nasıl bozguna uğratıp perişan ettiğini beyan etmektedir.

a) Fîl Ordusu Nasıl Perişan Edildi?

Bu âyetlerde kötülük planları yapanlara, yaptıkları cinsten karşılık verildiği gösterilmektedir.

ı. Fil Ordusuna Karşı Kanatlı Ordusu

وَاَرْسَلَ عَلَيْهِمْ طَيْرًا اَبَاب۪يلَۙ “Üzerlerine sürü sürü uçuşan varlıklar gönderdi.” Âyetteki اَرْسَلَ arsele fiili “göndermek”, طَيْرًا tayr kelimesi “uçuşan varlık, kuş, haşarat”, اَبَاب۪يلَ ebâbîl sözcüğü ise “grup grup” demektir.
a) Burada sözü edilen husus, fil ordusunun üzerine yukarıdan saldırıldığı gerçeğidir. İrsâl, Yüce Allah’a nispet edildiğinde, bir yücelik anlamı verdiği anlaşılır. Gönderilenler de “uçuşan varlık” olduğu için, bu işlemin yukarıdan gerçekleştirildiğinde şüphe kalmamaktadır. Tefsirlerimizde bu varlıkların kuş olduğu belirtilmekte, nitelikleri hakkında da çok değişik ve anlaşılması mümkün olmayan detaylar yer almaktadır. Ayrıntıya girmeden, Yüce Allah’ın dediğiyle yetinip, uçuşan varlıkların “kuş” olmasının zorunlu olmadığını belirtmek istiyoruz.
b) Ebâbîl, Türkçemizde bir kuş türü olarak kullanılırsa da, bu âyette söz konusu kelime “grup grup, bölük bölük, kalabalık, sürüler halinde” anlamlarına gelmektedir. Gramer olarak, bu kelimeyi kuşların ismi değil de sıfatı olarak almak zorundayız. Bu durumda, uçuşan varlıkların adından değil de geliş şekillerinden söz edildiği anlaşılmaktadır.
c) Bu arada çok önemli bir nüktenin daha burada gizli olduğunu söylemek isteriz: Uçuşan varlıkları eğer “kuş” olarak kabul edersek, bu durumda Yüce Allah, saldırganlara karşı, onlardan çok daha güçsüz gibi görünen, ama kendi cinslerinden, yani hayvanlardan bir ordu ile mukabele etmektedir, demektir. Güçlü hayvana karşı güçsüz hayvanlar kullanılmış ve Yüce Allah’ın desteğine sahip olanlar kazanmıştır. Ayrıca, savaşların sadece kara harekâtıyla değil, hava harekâtıyla da kazanılacağı, asıl gücün havadan etkili olabileceği imasına da burada yer verildiği kanaatindeyiz.[6]
d) Konuyla ilgili şu farklı ve oldukça önemli bilgileri de aktarmak istiyoruz: “Ebâbîl, sıfat olarak “katar katar, sürüler halinde” anlamına gelir. Kelimenin kökeni ve tekili olup olmadığı konusunda farklı görüşler vardır. Zayıf bir ihtimal olmakla birlikte, bülbül’den türetilmiş olması da mümkündür. Tayr, kuştan sineğe, görünenden görünmeyene dek, bir yerden bir yere havada / hava ile intikal eden her hareketli varlık için kullanılır. Tayr’ın ille de kanatlı olması şart değildir; zira En‘âm 6/38’de “kanat” ayrıca zikredilir.
Bu veriler ışığında tayr kelimesi, “volkanik bir püskürtünün yakıp kavuran lavları” yorumunu da, buna benzer başka yorumları da dışlamaz. Her halükârda kesin olan, orada ve o anda ilâhi bir müdahalenin varlığıdır. Bu zamanlama bile, başlı başına bir olağanüstü müdahalenin yapıldığının bir göstergesidir. “Göklerin ve yerin bütün orduları Allah’ın emrine âmâdedir”[7] ve “Rabbinin ordularını O’ndan başka kimse bilmez”[8] âyetleri ışığında zımni anlam şu olur: Allah’ın, kimsenin akıl fikir erdiremediği ordularından bir ordu, fil ordusunu perişan etti.”[9]
Olay ister kuşlarla, ister uçuşan varlıklarla, ister mikrobik müdahalelerle, isterse volkanik taşlarla gerçekleşmiş olsun, sonuç değişmemektedir. Olayda bir olağanüstülük ve Yüce Allah’ın müdahalesi olduğu çok açıktır. Yüce Allah, mabedine saldıranlara iradesiz Müslüman kullarıyla karşılık vermiş ve düşmanı helak etmiştir.

ıı. Adrese Teslim Sert Taşlar

تَرْم۪يهِمْ بِحِجَارَةٍ مِنْ سِجّ۪يلٍۖ “Onlara (fil ordusuna) sert taşlar atıyorlardı.” Âyetteki تَرْم۪ي tarmî fiili “atmak”, حِجَارَةٍ hıcâreh kelimesi “taş”, سِجّ۪يلٍۖ siccîl sözcüğü ise “şiddetli, katı, sert, kiremit gibi sertleşmiş taş, dünya semâsı” demektir.
Her iki kelime bir arada Hûd 11/82 ve Zâriyât 51/33. âyetlerin de işaretiyle “sertleşmiş, katı taş” demek olur. A‘râf 7/133. âyetin işaretiyle ve siccîl kelimesinin “kova” anlamındaki secl köküne nispetle bu azabın “yukarıdan aşağıya doğru, kovalar dolusu, sert taşlardan” oluştuğu anlaşılmaktadır.[10] Burada, fil ordusunun üzerine yukarıdan sert taşların atıldığı ifade edilmektedir. Önceki âyette sözü edilen “uçuşan varlıklar” her ne ise, işte onlar fil ordusuna bu tür sert taşları atıyordu. Bu müdahalenin sonu hakkında da sonraki âyette bilgi verilmektedir.

ııı. Ve Hazin Son

فَجَعَلَهُمْ كَعَصْفٍ مَاْكُولٍ “Böylece Allah onları yenmiş ekin tarlasına çevirmişti.” Âyetteki عَصْفٍ ‘asf kelimesi, “kırıp dökmek, eğip bükmek, ekin yaprağı, saman, taze yaprak, tane, taze ekin”, مَاْكُولٍ me’kûl sözcüğü ise “yenmiş” demektir.
Rahmân 55/12. âyette de geçen bu kelime, orada “yaprak” anlamında kullanılmaktadır. Dolayısıyla Ebrehe ordusu, üzerlerine taş atılması gazabından kurtulamamış, adeta yenmiş ekin yaprağına dönüştürülmüştür.

b) Fil Olayının Bugüne Mesajı Nedir?

Âyetleri izah ederken sözünü ettiğimiz bütün ihtimaller, kelimelerin anlam zenginliğinden kaynaklanmakta ve her biri için bu izahlar makul görülebilmektedir. Bizim burada belirtmek istediğimiz asıl husus şudur: “Göklerin ve yerin bütün ordularının sahibi olan”[11] Yüce Allah, bazı kötü niyetlilere karşı şiddetli bir azap uygulamıştır. “Allah’ın ordularını O’ndan başka hiç kimsenin bilemeyeceği”[12] ve “Kuvvet ve kudret sadece ve sadece, ancak ve ancak Allah’a ait olduğu”[13] için, azabın niteliği hakkında aklı zorlayan izahlara gerek olmadığı kanaatindeyiz. Gözden kaçırılmaması gereken husus budur. Azap bazen bir gürültü, bazen kıtlık, bazen kuraklık, bazen doğal bir afet, deprem, yanardağ patlaması, bazen de çeşitli hayvan istilaları ile olur.
Azaptan kurtulmaya çalışmak, azap gerektirecek davranışlardan uzak durmak ve ilâhî iradeyi görmezlikten gelmemek gerekir. Daha da önemlisi, Allah’ın rızası ve O’nun adına hareket etmenin, imanın zorunlu sonucu olduğunun unutulmamasıdır. Allah adına fedakârlık yapanlar, O’nun yardımı ve desteğinden mahrum bırakılmayacaklarını bilmeli, buna göre hayat yaşamaya çalışmalıdır.
Ebrehe ordusunun Kâbe’yi yıkma emelleri nasıl sonuçsuz kalıp, ordunun neferleri ve komutanı nasıl yerle bir edildiyse, Hakk’ın düşmanlarının da ilâhî iradeyle benzer şekilde karşılaşacakları bilinmelidir. Sûrenin asıl mesajı işte budur. Bu durumda Hz. Peygamber’e ve ona inanan ilk Müslümanlara, yalnız bırakılmayacakları mesajı verilmektedir. Hakk’ın karşısına dikilmeleri halinde Mekke müşriklerinin veya diğer insanların da er ya da geç Ebrehe ordusunun akıbetiyle karşılaşacakları beyan edilmektedir. Bu nedenle bütün muhataplar benzer hatalara düşmemeleri gerektiği noktasında uyarılmaktadırlar.


[1]    İslâmoğlu, age., s. 1304.
[2]    Enfâl 8/18; Yûnus 10/21.
[3]    Yûsuf 12/52.
[4]    Ra‘d 13/14.
[5]    Muhammed 47/7.
[6]    Benzer değerlendirmeler için bk. Bayraklı, age., XXI, 363-364.
[7]    Feth 48/4.
[8]    Müddessir 74/31.
[9]    İslâmoğlu, age., s. 1304’te 3. not.
[10]   Ayrıca tescîl şeklindeki kalıptan anlaşılabileceği gibi bu taşların adeta “adresi tespit edilmiş, tescillenmiş” olduğu ve siccîn kelimesiyle benzeşmesi gereği “azaplarının yazılı olduğu taşlar” anlamına geldiği de kaynaklarda ifade edilmektedir. (bk. Râzî, age., XXXII, 101; İslâmoğlu, age., s. 1304’te 4. not.)
[11]   Feth 48/4; 7.
[12]   Müddessir 74/31.
[13]   Buhârî, Ezân, 7; Müslim, Salât, 12.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder